EglenFavoricaz Film Oyun Program Dizi Msn avatar Nick Resim Komik forum oyunları haberler divx eglenfavoricaz |
|
| işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:26 pm | |
| Abdulla Latifzade ( 1891)- (1938) Kırım Türk Edebiyatı
Edebi çalışmalarına 1917 inkılabından önce "Tercüman" gazetesinde başlayan Abdulla Latifzade (1891-1938), inkılabından sonra da çalışmalarına devam eder.
Uyanık fikirli, zeki, halkına ve milletine bağlı bir şair olan Latifzade inkılabın getirdiği yenilikleri tam olarak benimsemiş; şiirlerinde halkı taassuptan kurtaracak, medeniyet ve kültürlerini geliştirecek arzu ve düşüncelerini sade bir dille anlatmıştır.
Abdulla Latifzade'nin "Ömür", "Şaire", "Şairin Ruhu", "Közaydın", "Baar Türküsü", "Ahır Zaman Kuşu", "Hayırsız Tüş", "Mücde" gibi şiirleri Kırım edebiyatına konu ve şekil bakımından byük yenilikler getirmiştir. Sade bir dille yazdığı şiirleri okuyucuda derin bir tesir bırakır. Şair şiirlerini toplayarak 1928'de "Yeni Saz" ismindeki kitabında yayımlamıştır. Alfabe ve terminoloji komisyonlarında çalışan Latifzade, okullarda garp edebiyatı dersleri de vermiştir.
Abdulla Latifzade, Kırım kültürüne dil ve edebiyat konularında yazdığı makalelerle de hizmet etmiştir. Latifzade 1927'de yazdığı "Kırım Tatar Edebiyatının Kısa Obruzı" isimli makalesinde Umer İpçi, Mahmut Nedim, Cafer Gafar, Ziyaddin Cavtöbeli,Eşref Şemizade gibi şair ve ediplerin eserlerini de inceleyerek Kırım edebiyatının gelişmesini açıklamıştır. Birkaç sene oynanan "Ömer Baari" adlı piyesi yazan Abdulla Latifzade, Kırım dramatoloji sanatının gelişmesinde de önemli rol oynamıştır.Kırım edebiyatı ve kültürünün gelişmesinde çok hizmetleri olan Laifzade, 1938 yılındaki toplu sürgün ve idamlar sırasında bir çok Kırımlı yazar ve şair gibi yok edilmiştir.
Kırım Türkleri Edebiyatı Yrd.Doç.Dr. Zühal Yüksel kirimdernegi.org.tr | |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:27 pm | |
| Abdullah Tütüncü
Abdullah Tütüncü Şii lider El-Hekim’in önderliğindeki Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’nin Türkiye temsilcisi Abdullah Tütüncü
Abdullah Tütüncü Şii lider El-Hekim’in önderliğindeki Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’nin Türkiye temsilcisi [size=21]Abdullah Tütüncü
Abdullah Tütüncü Şii lider El-Hekim’in önderliğindeki Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’nin Türkiye temsilcisi [/size] | |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:27 pm | |
| Abdurrahman Avtorhan ( 1908) Abdurrahman Avtorhan ( 1908) Siyasi bilimler profesörü, yazar. 1908 yılında Çeçen Cumhuriyeti'nde Grozni'de doğdu. Stalin zorbalığına karşı cephe alan binlerce Kafkasya'lı gibi o da İkinci Dünya Savaşı yıllarında yurdunu terk etmek zorunda kaldı.
Savaş sırasında Berlin'de "Kuzey Kafkasya Milli Komitesi" ve "Kuzey Kafkasya Lejyonu"nun organı olarak Rusça ve K.Kafkas dilleriyle yayımlanan "Gazavat" adlı gazetenin redaktörlüğünü yaptı. 1951-54 yıllarında Münih'te Rusça-Türkçe olarak" Svobodniy Kavkaz-Serbest Kafkasya" dergisini yayımladı.
Üyesi bulunduğu "Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü" (Münih) tarafından yayınlanan "Caucasian Review", "Dergi", "Vestnik", "Elmecelle" vb. dergilerde, "Problems of the Peoples of the USSR" dergisinde, Avrupa ve Amerika'da yayınlanan birçok dergi ve gazetede Almanca, İngilizce, Rusça, Türkçe, Arapça, Fransızca, İtalyanca... çok sayıda makale ve araştırmaları yayınlandı. Yazılarında ve politik çalışmaları sırasında Manius Mansur, Abdurrahman Kunta, A. Uralov vd. birçok isim kullanmıştır.
ESERLERİ
Sovyetler Birliğinde iken yayınlanmış eserleri: "Kosnovnım voprosam istorii Çeçni" (Çeçenistan Tarihinin Ana Sorunları, Grozni 1930), "Kratkiy istorikokulturnıy i ekonomzçeskiy oçerk o Çeçne" (Çeçenistan'ın Tarihi-Kültürel ve Ekonomik Taslağı, Rostov-Don 1931), "Revolütsiya i kontrrevolütsiya v Çeçne" (Çeçenistan'da Devrim ve Karşıdevrim, Grozni 1933), "Obedineniye, rojdennoye revodütsiyey" (Devrimden Doğan Birlik, Parti yayınları; 1934), "Revolütsiya 1905 g. na Severnom Kavkaze" (Kuzey Kafkasya'da 1905 Devrimi, Grozni 1935),. "Nauçnaya grammatika Çeçenskogo yazıka" (Çeçen Dilinin İlmi Grameri, A. Matsiev ve Kh. Yandarov ile birlikte, Grozni 1936).
Sürgünde yayınlanmış eserlerinden birkaçı: "Stalin au Pouvoir" (Stalin İktidarı, Paris, 1951), "Polojeniye istoriçeskoy nauki v SSSR" (SSCB'nde Tarih Biliminin Durumu, Münih 1951), "Narodoubiystvo v SSSR-Ubiystvo çeçenskogo naroda” (SSCB'nde Soykırım-Çeçen Halkının Soykırımı, Münih 1952), "Genocide-Slaughter of the Chechen people" (Münih 1952),"The Reign of Stalin" (Stalin İktidarı Londra, 1953), "Stalin al Potere" (İtalyanca, Bologna 1953); L' URSS contre L'Islam-La suppression de deux peoples Musulmans"(SSCB İslama Karşı-İki Müslüman Halkın İmhası,BEIPI, Paris, Nr. 94, 1953) "Tekhnologiya vlasti protsets obravozaniya KPSS" (Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nde Teknoloji İktidarı Olgusunun Oluşması, Münih 1959), "Stalin and the Soviet Communist Party" (Stalin Sovyet Komünist Partisi, Münih 1959), "La methode Brejniev" (Brejnev Yöntemi, 1981), "Memuary" (Anılar, 1983), "İmperiia Kremlia" (Kremlin Imparatorluğu; 1988)...
SSCB döneminde bir "vatan haini" sayılan Profesör A. Avtorhan hakkında, Glasnost'tan sonra Kafkasya'da oluşan egemen Çeçen-İnguş Cumhuriyeti yeniden vatandaşlığa kabul kararı vermiş, Çeçen-İnguş Üniversitesi Bilim Kurulu da onu öğretim üyesi olarak Üniversite bünyesine almayı kararlaştırmıştır (1991).
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:28 pm | |
| Abdurrahman Kızılay ( 1940)
Abdurrahman Kızılay Türk Halk Müziği sanatçısı 1940'da Kerkük'ün Musalla semtinde dünyaya gelen Abdurrahman Kızılay, ilk ve orta eğitimini Kerkük'te tamamladı. Çocuk yaşlarda halk müziğine ilgi duyan Kızılay, başta Abduvahit Küzecioğlu, İzzettin Nimet, Reşit Küle Rıza olmak üzere Kerkük'lü ünlü ustalardan ders aldı. Türkiye'de Kerkük hoyrat ve türküleriyle özdeşleşen Kızılay, ilk türkülerini 1959'da Bağdat Radyosu'nun günde yarım saatlik Türkmen programında okudu. 1950'lerin ortalarından itibaren Kerkük Kızılay'ında gönüllü olarak çalıştı. Kerkük Kızılay'ındaki dostları, kuruma verdiği hizmetler nedeniyle Türkiye'-de Kızılay soyadını almasını teklif ettiler ona, o da kabul etti. Türkiye'de "Altun hızma Mülayim" türküsü ile tanınan sanatçı, 1960 yılında 6 yıl Ankara Devlet Konservatuvarı Kontrbas Bölümü'nde eğitim aldı. Eğitimini tamamladıktan sonra 1966'da Kerkük'e dö-nen Kızılay, Baas Partisi'nin iktidara gelmesinden bir ay önce tekrar Türkiye'ye geldi ve geliş o geliş. Ancak seneler sonra 2003 Eylül'ünde baba toprağına adım atabildi. Asıl adı Abdurrahman Ömer İbrahim olan Abdurrahman Kızılay, 1974'de Türk vatandaşlığına kabul edildi. Türkiye'de evlenen Kızılay'ın iki kız çocuğu var.
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:28 pm | |
| Abdülhaluk Mehmet Çay ( 1945)
Abdülhaluk Mehmet Çay ( 1945) İSKİLİP - 1945, İsmail, Nuriye - İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Aynı Fakültede Doktora - Fransızca, Farsça - Prof. Dr., Öğretim Üyesi - Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Üyesi, Türk Tarih Kurumu Asli Üyesi, TÜDEV Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı Kurucu Üyesi ve Yönetim Kurulu Başkanı - Devlet Bakanı- Evli, 2 Çocuk. | |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:28 pm | |
| Abdülkerim Abushwereb
HAKKINDA YAZILANLAR
Ecevit’in Libya’daki akrabaları Cemal A. Kalyoncu -Sayı: 624
Aksiyon, Ecevit'in Libya’daki akrabalarını buldu.Kimdir bunlar? Kaç kişidirler? İşte Kaddafi’nin ülkesindeki akrabalar…
Satır aralarında ‘Bülent Ecevit’in Libya’daki akrabaları’ şeklinde ibarelerle anlatılan Ecevit’in yakınlarını bulduk. Bilindiği gibi Libya lideri Muammer Kaddafi, ihtilal yaparken, ordunun güvendiği Albay Sadettin Abushwereb ismini kullanmış ve başarıya ulaşmıştı. Sadettin Abushwereb de Bülent Ecevit’in, Libya’da yaşayan akrabalarından biriydi. İşte bu Abushwereb ailesinden, Albay Sadettin Abuswereb’in de amcasının oğlu, yani kuzeni olan doktor Abdülkerim Abushwereb Aksiyon’a ilginç açıklamalarda bulundu. Sözgelimi Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda şunları söylüyor: “Allah peygambere dedi ki; Yahudi ve Hıristiyanlar senden razı olur, yalnız onların milletine tâbi olursan. Kur’an-ı Kerim’den. Orhan Pamuk bir örnektir.”
Trablus’ta yaşayan, çocuk doktoru ve aynı zamanda da öğretim üyesi olan Abdülkerim Abushwereb, ilk kez 1954 senesinde Türkiye’ye gelmiş. O yıl 40 Libyalı talebe eğitim için Türkiye’ye gönderilmiş. Gelenler arasında Abdülkerim Abushwereb de yer almış. Abdülkerim Bey, iki yıl sonra da yani 1956 yılında Türkiye’deki akrabalarını bulmuş. Bülent Ecevit’in babası Fahri Bey 1954’te vefat ettiği için o tarihte hayatta değil ama annesi Nazlı Hanım ve Bülent Ecevit’le ilk irtibatı böylece kurmuş.
Trablus’ta, Türkiye’de Ortanın Solu’nu temsil etmiş kuzeni Bülent Ecevit’ten çok farklı bir hayat süren Abushwereb eğitimini de ülkemizde tamamlamış. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu Dr. Abdülkerim Abushwereb, Bülent Ecevit’le de dört kez görüşüp konuşmuş. Ziyaretlerin ilki 1956’da gerçekleştikten sonra üçüncüsü, Bülent Ecevit ikinci kez başbakanlık koltuğuna oturduğunda Çankaya’da gerçekleşmiş. Abdülkerim Bey, o görüşmede, Ecevit’e, 1973-80 yılları arasında Türkiye’de Libya büyükelçisi olarak görev yapan, Muammer Kaddafi’nin ihtilal sırasında ismini kullandığı kuzeni Sadettin Abushwereb’i tanıştırmış. Sadettin Bey, Mısır Harp Okulu’nu bitirdikten sonra Libya ordusunda albaylığa kadar yükselmiş ve sevilen bir kişi olarak biliniyor.
KADDAFİ’NİN AYASOFYA TEKLİFİ
Ecevit bu konuda Zaman gazetesindeki röportajında şu bilgileri vermişti: “Abushwereb, İspanya’da tatilde iken radyodan Libya’da darbe olduğunu, darbeyi yapanın da kendisi olduğunu duymuş. Tabii çok şaşırmış. Hiçbir şeyden haberi yok. Libya’dan döndüğünde Kaddafi’ye ‘Neden böyle yaptınız?’ diye sormuş. Kaddafi de ‘Asker sizi çok seviyor, takdir ediyor. Bunun için sizin isminizi açıkladım.’ demiş.” Dr. Abdülkerim Abushwereb, bu olayın Libya’da herkes tarafından bilindiğini ifade ediyor. Abdülkerim Bey, Kaddafi’nin, Albay Sadettin Abushwereb aracılığıyla Ecevit’ten istediği ‘Ayasofya’yı bir günlüğüne ibadete açın, gelip namaz kılacağım’ teklifini de doğruluyor.
Abdülkerim Abushwereb’in, Ecevit ailesiyle görüşmelerinden dördüncüsü ise 1978 yılında Libya’da gerçekleşmiş. Bülent Ecevit, eşi Rahşan Hanım’la Trablus’a gittiklerinde, akrabalarını evlerinde ziyaret etmiş. Bundan sonra karşılıklı görüşmeler sona ermişse de mektuplaşmayı sürdürmüşler.
Abushwereb ailesinin Ecevit’lerle kan bağı
Şimdi gelelim Abushwereb ailesinin Ecevit’lerle kan bağına. Bülent Ecevit Libya’daki bu aile ile anne tarafından akraba. Abdülkerim Abushwereb ‘ailemizin iki kolu var, biri Libya’da, ikincisi Türkiye’de’ diyerek aile bağlantılarına açıklık getiriyor.
Türkiye’de bazı kaynaklara da girmiş bazı yanlışlıkları düzeltmiş olmak için önce ailenin en eski isminden başlayalım. Bülent Ecevit’in anneannesinin babası Ali Kırat Paşa’dır. 1840 Trablusgarp doğumlu olan Kırat Paşa, Sultan II. Abdülhamid’in yaverliğini yapmış birisidir. Ömer Kırat’ın oğlu olan ve 1903 yılında vefat eden paşa, evliliğini, Mekke ve Medine’de uzun yıllar görev yapan Medine Harem Şeyhi Emin Paşa’nın kızı Emine Hasna (Türkiye’de Hasene diye geçiyor) Hanım’la yapar. Bülent Ecevit’in Arabistan’da kendisine intikal eden miras da buradan geliyor. Miras, Hacı Emin Paşa’nın vefatından sonra eşi Emine Şerife ile çocukları Vehbi Paşa, Saliha, Şadiye, Fatma Nazire, Havva Seher, Ayşe, Hilmiye, Hasene ve Medeniye’ye geçmişti. Ecevit de buradaki mirası Türk hacıların konaklaması için devlete bağışlamıştı.
Lütfiye Hanım, yaver Mehmet Faik’le evlenmiş
İşte buradaki Hasene yani Emine Hasna Hanım’la evlenen Ali Kırat Paşa’nın Lütfiye, Adviye, Behire, Ferhunde ve Safia (Safiye) adında beş kızı dünyaya gelmiş. Lütfiye Hanım, yaver Mehmet Faik’le evlenmiş ve Aksiyon’un ulaştığı Dr. Abdülkerim Abushwereb’in de babaannesidir.
Ferhunde Hanım, Osmanlı’nın son sadrazamı Tevfik Paşa’nın Afife Hanım’dan dünyaya gelen ilk çocukları İsmail Hakkı Okday’ın, Sultan Vahdettin’in kızı Ulviye Sultan’dan boşandıktan sonra evlendiği ikinci eşidir. Dr. Abdülkerim Abushwereb, Safia Hanım’ın da Türkiye’nin ilk hanım doktoru olduğunu söylüyor.
Ecevit’in anneannesi de olan Adviye Hanım ise alay kumandanı Mehmet Emin (Sargut) Bey’le birleştirmiştir hayatını. Bu evlilikten Melahat ve Nazlı adında iki kız çocukları olmuş. Ressam Nazlı Hanım da Prof. Dr. Fahri Ecevit’le evlenerek, 1925’te doğan ve 2006 yılında hayata gözlerini yuman Karaoğlan Mustafa Bülent Ecevit’i dünyaya getirmiş.
İşte Ecevit’lerin Libya’daki akrabalarının hikâyesi böyle.
Ailesinin, Ecevit soyadını, Kastamonu yöresindeki bir bucağın isminden esinlenerek aldığı Bülent Ecevit’in Libya’da kalan anne tarafından akrabaları bakın kendilerini nasıl tanımlıyor. Sözü yine Dr. Abdülkerim Abushwereb’e bırakalım: “Bu konuyu ben babama sordum, rahmetli ‘Osmanlıyım’ derdi.”
AKRABALAR TÜRKİYE İLE İRTİBATI HİÇ KESMEMİŞ
Ailesinde, İtalya’ya karşı mücadele vermiş büyük mücahitler olduğunu da söyleyen Abdülkerim Bey’den aldığımız bilgilere göre Ecevit’in akrabaları, yani Ali Kırat Paşa’nın büyük kızının çocukları olan Abushwereb ailesi Libya’da kalabalık değil. Fakat Türkiye ile irtibatlarını hiç kesmemişler. İki senede bir yaz tatillerinde Türkiye’ye ziyarete gelen Abdülkerim Abushwereb, gerek televizyonlar aracılığıyla gerekse kongrelere katılmak üzere sık sık geldiği Türkiye’yi de yakından takip ediyor. En son ziyaretini 3 Ağustos 2006 tarihinde Libya-Türkiye Dostluk Cemiyeti’nin programı vesilesi ile gerçekleştirmiş. 40 kişilik heyetle Türkiye’ye gelen Abuswereb, İstanbul’daki Cevahir Otel’de kaldıktan sonra Bursa’yı da gezdiklerini anlatıyor.
Bu arada Trablus’ta bir de Ecevit Parkı bulunuyor. Abdülkerim Bey, bunu şöyle açıklıyor: “Kelime olarak Ecevit Arapçada ‘cömert’ manasına geliyor. Tesadüf olabilir.” Bülent Ecevit’in Libya’da da tanındığını anlatan Abushwereb, onun, dürüst, mütevazı ve temiz biri olarak bilindiğini söylüyor.
Ecevit’in hayatını kaybetmesi sadece Libya’daki akrabalarını değil bütün tanıdıkları da son derece üzmüş. Libya’nın, büyük bir Türk dostunu kaybettiği inancındalar. Peki, Libya’daki Türkler Ecevit hakkında ne düşünüyor? Abushwereb ‘Lehine ve aleyhine olanlar var, her politikacı gibi’ diyor.
Bülent Ecevit’in Libya’daki akrabalarından, kuzeni Abdülkerim Abushwereb, Türkiye ile Libya arasındaki ilişkiler hususunda ise, yakınlık veya uzaklığın halka değil bakanlar ve politikaya tabi olduğunu düşünüyor.
Abushwereb’e Bülent-Rahşan Ecevit ailesi ile ilgili son sözlerini soruyoruz. Cevabı ‘Arzu ederim, ailece ilişkiler devam edecek.’ oluyor. | |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:29 pm | |
| Abdülvahit Küzecioğlu ( 1925)
Abdulvahit Ahmet Küzeci 1925 senesinde Kerkük şehrinde doğdu, beş yaşında Kuranı kerim dersleri almaya başladı.küçüklüğünden beri mevlitlerde hazır olup Molla Taha ve Molla Sabır gibi değerli hocalardan çok şeyler öğrendi. Sesinin güzelliği ve yüksek kabiliyetinden dolayı pek çok Türkmen şarkıcı sanatkarların arasına girmeyi başardı, düğün ve özel törenlerde Reşit Küle Rıza ve İzzettin Nimet gibi şarkıcılarla Hoyrat ve şarkı okumayı sevilerek başardı.
1956 yılında Ankara radyosunda birkaç şarkı kayıt etmiştir ayrıca 1959 yılında Bağdat Radyosu Türkmence kısmında Türkmen sanatçısı olarak kabul edilmiştir. Bugüne kadar okuduğu şarkı, makam ve hoyratları tüm Türkmenler tarafından zevkle dinleniyor. | |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| | | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:29 pm | |
| Adil Şerif ( 1928)- (16.01.1980)
Adil ŞERİF, 1928 yılında Kerkük’te doğmuştur. İlk okul tahsilini burada tamamlamıştır. İlk okul tahsilini bitirdikten sonra eğitimini yarıda bırakarak, iş hayatına atılmıştır. İş hayatında yaptıklarıyla çok başarılı olmuştur. İş hayatındaki başarıların yanında, milli dava da büyük özveriler göstermiş ve yaptıklarıyla burada da başarılı olmuştur. Milli dava uğruna her türlü çalışmayı yapmıştır. Bu uğurda gerek maddi gerekse manevi her türlü fedakarlığı yapmaktan asla geri kalmamıştır. Bu konuda her türlü fedakarlığı yapmıştır. Irak Türklüğünün ve Kerkük’ün yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden birisidir. Tüm maddi ve manevi imkanlarını milleti uğruna sarf etmekten çekinmemiştir. Sevilen, sayılan ve sözü dinlenen birisiydi. Halk içinde yetiştiği için halkın büyük sevgisini ve saygısını kazanmıştır. Halkı için her türlü çalışmayı yapan ve yapacak birisi olduğu için halkın güvenini tam anlamıyla kazanmıştı.
1959 yılında yapılan katliamın intikamını almak için çalışmalara başlandı. Bu çalışmalarda en aktif görevleri alarak mücadele timlerinin kurulmasında öncülük edenlerden birisidir. Kurulan mücadele timlerinin başına geçip, milletine her şeyini verebilecek birisi olduğunu kanıtlamıştır.
Bu olaylardan kısa bir süre sonra Kerkük’ten ayrılmış ve Bağdat’a yerleşmiştir. Burada milli davaya elinden gelen her türlü yardımı yapmaya devam etmiştir. Mart 1979 tarihinde tutuklanmış ve 16 Ocak 1980 günü diğer dava arkadaşları ile birlikte idam edilerek şahadet mertebesine ulaşmıştır.
16 ocak 1980 Irak Türklüğünü en acılı günlerinden birisidir. Çünkü bu tarihte Irak Türkleri Saddam rejimi tarafından idam edilen Türkmen liderlerini kaybetmişlerdir. Bu ve bunun gibi hiç düşünmeden canlarını inançları,vatanları, milletleri, bayrakları ve ülküleri uğruna seve seve verenlere ve vermek için hiç çekinmeyenleri saygı, sevgi, hürmet ve özlemle anıyor ve onları selamlıyoruz. Bu günde Milli Dava uğruna şehit edilen Türkmen Liderlerinin şahadetlerinin 20. Yıl dönümünde onları asla unutmayacağımıza söz veriyoruz. Bu günün hiçbir zaman unutulmaması için bu güne “Milli Dava Günü” diyoruz. Milli davanın hiç bir zaman unutulmaması uğruna. Şehitlerimizin ruhları şad olsun.
| vbrep_register("24868") | |
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:30 pm | |
| Ahat Andican ( 1950)
Prof.Dr. Ahat ANDİCAN,1950 yılında doğdu. İlk ve orta öğrenimini Akşehir'de tamamladıktan sonra 1968 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne girdi ve 1974 yılında doktor oldu. Askerlik görevini bitirdikten sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı'na asistan olarak girdi. 1980 yılında Genel Cerrahi Uzmanı, 1984 yılında Doçent ve 1991 yılında profesör olarak akademik kariyerini sürdürdü. Bu alanda basılmış 2 kitabı ve çok sayıda makalesi vardır.
Dr. Andican, mesleki çalışmalarının yanında Türk Dünyası, Doğu Bloku ve Türk ilişkilerinin kurulmasında görev aldı. Bu konularla ilgili "Değişim Sürecinde Türk Dünyası" isimli yayımlanmış kitabı vardır.
1995 seçimlerinde Anavatan Partisi'nden İstanbul Milletvekili seçildi. 1996 Genel kongresinde MKYK Üyeliği'ne seçildi ve Basın ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı'na getirildi. 30 Haziran 1997'de kurulan Mesut Yılmaz Hükümetinde Türk Cumhuriyetleri ve Türk Toplulukları ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanlığı ve Hükümet Sözcülüğü görevini yürüttü. 2003 yılında Cedidizm’den Harice TÜRKİSTAN MÜCADELESİ isimli eseri yayınevimizce yayınlanmıştır. 1998-2001 Yılları arasında Basın ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü. Prof.Dr. Ahat ANDİCAN, evli ve iki çocuk babasıdır.
Emre Yayınları'nda Çıkan Eserleri : 1- Değişim Sürecinde Türk Dünyası 2- Cedidizm' den Bağımsızlığa Hariçte TÜRKİSTAN MÜCADELESİ | |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| | | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:30 pm | |
| Ahmet Koryalı
Ahmet Koryalı Türkmen Doğuş Partisi Genel Başkanı TDP’nin Kürt grupların kurduğu kukla Türkmen partilerinden biri olduğu iddia edilmiştir.
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:31 pm | |
| Ahmet Tsalıkkatı ( 1882)- (02.09.1928) Ahmet Tsalıkkatı ( 1882)- (02.09.1928) Ünlü politikacı, yazar ve şair. Oset kökenli olan Ahmet Tsalıkkatı, 1882 yılında Kuzey Osetya'nın Kurtati boğazındaki Nogkau köyünde doğdu. Babasının adı Nimbolat'dır. Stavropol Gimnazyumunu(1899) ve Moskova Üniversitesi Hukuk Fakültesini (1907) bitirdi. Üniversitede okurken komünist düşüncelere ilgi duymaya başladı ve bir süre sonra Rusya Sosyal Demokrat Partisi'ne girdi. Partide bir dizi öğrenci derneğinin yöneticisi olarak önemli bir konuma geldi. Kurucu Meclis oluşturulması istemiyle ortaya konan ilk öğrenci bildirisi onun kaleminden çıkmıştır. Üniversite sıralarında iken karıştığı eylemler nedeniyle sürekli olarak Çarlığın güvenlik güçleri tarafından izlendi. Birçok kez hapis ve sürgün cezalarına çarptırıldı.
1903 yılında Moskova’dan Kafkasya'ya sürgün edilen Tsalıkkatı, Terek bölgesinde sosyal demokrat komitelerin kurulmasına çalıştı ve devrimci düşünceleri Osetya'ya getiren ilk kişi oldu. Faaliyetleri bir süre sonra Dağıstan'a da yayıldı ve Rusya Sosyal Demokrat Devrimci Partisi'nin Terek-Dağıstan Merkezi kuruldu. 1904 yılında Moskova'ya dönen Ahmet Tsalıkkatı, Moskova Üniversitesi'nden, Kiev'de toplanan gizli Rusya Öğrenci Kongresine temsilci olarak seçildi.
Üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre avukatlık yaptı. Fakat bu iş onu tatmin etmedi ve tekrar politikaya döndü. "Russkoe Slovo" (Rus Sözü), "Ranneye Utro" (Sabahın Erken Saati), "Utro Rossii" (Rusya Sabahı), "Vestnik Yevropı" (Avrupa Habercisi) gibi önemli Rusça yayınların sürekli kadrosu içinde yer aldı. Bu yayın organlarındaki çalışmalarıyla, Rusya'daki Müslüman milletlerin politik çevrelerinin dikkatini çekti. Devlet Duması Müslüman Fraksiyonu tarafından özellikle okullar ve öğretim konusunda olmak üzere çalışmalara katılması için davet edildi.
Rusya'da gelişen devrim hareketleri, anayurdu Kafkasya’nın ve Rusya’daki Müslüman halkların politik arenada uğradığı haksızlıklar onu bu kitlenin organizasyonuna ve onların politik çabalarını biçimlendirmeye yöneltti. Rusya'daki Müslüman halkların hemen tüm politik, sosyal ve ulusal gruplarını bir araya getiren birinci Tüm Rusya Müslümanları Kongresi'nin (1-11 Mayıs 1917) toplanmasında ve çalışmalarında aktif rol oynadı. Bu kongrede oluşturulan Müslüman Ulusal Konseyi (Milli Merkezi Şura)nın Başkanlığına seçildi. Bu sıfatla Geçici Hükümet'le müzakerelerde bulundu. Kurucu Meclis'in seçim hazırlıklarını yapan komisyonun çalışmalarına katılarak Rusya Müslümanlarının haklarını savundu. Fakat kendisinin ve diğer Rusya Müslüman liderlerinin Kerenski Hükümeti'nde görev almaları, Petrograd Sovyeti'ndeki Gürcü Menşevik liderler Tseretelli ve Çkheidze'nin düşmanca müdahaleleriyle önlendi. (Tsalıkkatı, bu yersiz ve umulmadık müdahaleyi sonradan, Kuzey Kafkasyalı'larla Gürcüler arasındaki tarihsel anlaşmazlıkların bir sonucu olarak nitelemiştir). Buna karşın Ağustos ayı sonunda Başkomutan General Kornilov'un hükümet darbesi girişimi sırasında yine de büyük bir iyi niyetle devrimi ve hükümeti destekledi. Kuzey Kafkasya Merkez Komitesi temsilcisi Aytek Namitok'la birlikte, Petrograd önlerine gelmiş bulunan Kafkas Süvari Tümeni "Diki Divizi"nin komutanlarını ikna ederek hareketin başkent Petrograd kapılarında durdurulmasını sağladı. Eylül 1917'de Petrograd'daki Sosyalist Partiler Kongresi'ne katılarak "Rusya Müslümanları Milli Şurası" adına çeşitli girişimlerde bulundu. Bu arada Kurucu Meclis'in hemen toplantıya çağırılmasını ve bakanlık düzeyinde bir "Müslüman Devlet Sekreterliği" oluşturulmasını istedi. Fakat kendi demagojik çalışmalarıyla meşgul bulunan sosyalistler Tsalıkkatı'yı çok az desteklediler. Tsalıkkatı'nın Rus ve Gürcü "sosyalist" lerinden uğradığı hayal kırıklığı sonradan Bolşevik'lerle olan kısa ömürlü ilişkisine ve Kafkasya Sosyal Demokrat örgütünde birlikte çalışırlarken tanıdığı J. Stalin ile olan görüşmelerine vesile oldu.
Ahmet Tsalıkkatı, Müslümanların listesinden Tüm Rusya Kurucu Meclisi'ne seçildi. Bolşevik'lerin Petrograd'da bir ayaklanmayla iktidarı ele geçirmelerinden sonra Milliyetler Halk Komiserliği'ne getirilen J. Stalin, Rusya Müslümanları Milli Şurası Başkanı olan Ahmet Tsalıkkatı ile temasa geçerek ona Bolşevik'lerle işbirliği önerisinde bulundu. Buna göre Milli Şura bağımsızlığını koruyacak ve Tsalıkkatı, Hükümetin yakın bir tarihte kuracağı "Müslüman İşleri Komiserliği"nin başına getirilecekti. "Truva Atı" olarak kullanılmak istenen Ahmet Tsalıkkatı ve arkadaşları Bolşevik'lerin bu önerisini kabul etmediler ve Tsalıkkatı anayurdu Kafkasya'ya döndü. Burada 1918 yılında Terek bölgesi Halk Konseyi'nin başına geçti. 11 Mayıs 1918'de oluşturulan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin önce General Denikin'in "Beyaz" ordusu, sonra "Kızılordu" tarafından işgal edilmesi üzerine, birçok yurtsever gibi o da Gürcistan'a sığınmak zorunda kaldı. Burada yayınladıkları "Volnıy Gorets" (Özgür Dağlılar, 1919-20) gazetesi çevresindeki politik çalışmalarda aktif rol aldı.
Gürcistan'ın da Bolşevikler tarafından işgali üzerine, önce Türkiye'ye sonra da Avrupa’ya geçen Ahmet Tsalıkkatı, o yıllarda bile hala Rusya’daki demokratik güçlere (?) inanıyordu. Fakat son yıllarında artık hayal kırıklığı içindeydi ve Rus "sosyalist"lerinin artık ne sosyalist ne de devrimci olmadıklarını söylüyordu. Kafkasya halklarının politik bağımsızlık mücadelesinde sadece kendilerine güvenebileceklerine kanaat getirmişti.
Yurdunu kaybettikten sonra yerleşmiş bulunduğu Çekoslavakya'nın merkezi Prag’da, "Promethe" hareketinin öncüsü olarak "Kavkazkiy Gorets" (Kafkasya Dağlıları, 1924) dergisini yayınlamaya başladı. Daha sonra "Volnıye Gortsı" (Özgür Dağlılar, 1927-28) dergisini çıkardı. Rusça olan bu dergilerde ve daha sonra Paris ve Varşova’da yayınlanan "Gortsı Kavkaza" (Kafkasya Dağlıları, 1928) dergisinde Kafkasya ile ilgili politik ve kültürel yazıları, "Kafkasyalı Göçmenin Şarkıları" başlığı altında şiirleri "Vubıh'ların Sonuncusu"' "Hamzat'a Dair Bir Şarkı", "Ölülerin Hatırası" gibi küçük hikayeleri bulunmaktadır. Aynı yıllarda Çekoslavakya'daki Kafkas politik örgütlerinin çeşitli toplantılarında yaptığı konuşmalardan bazıları da broşürler halinde yayımlanmıştır.
Kafkasya’nın bu büyük evladı 2 Eylül 1928'de, Polonya'nın başkenti Varşova’da uzun süren bir hastalık döneminden sonra ve yurt özlemi içinde öldüğünde sadece 46 yaşındaydı.
Kitap halindeki eserleri: "Kavkaz i Povolje-Oçerkz İnorodçeskoy politiki i kulturno-khozyaystvennogo bıta" (Kafkasya ve Volga Bölgesi-Rus Olmayanlarla ilgili Politika ve Kültürel-Ekonomik Yaşam Şekli Üzerine Denemeler, Moskova 1913), "V gorakh Kavkaza" (Kafkasya Dağlarında, Toplu Hikayeler, 1914), "Krasavitsa Zübeyda" (Güzel Zübeyde, Toplu Hikayeler), "Brat na brata" (Kardeş Kardeşe Karşı, Kafkasya’da devrim yıllarındaki kardeş kavgasını anlatan bir roman, Prag 1926), "Musulmanskaya. Fraktsiya v Uçredilnom Sobranii" (Kurucu Meclis'deki Müslüman Fraksiyonu, Kazan, 1917), "Musulmane Rossii i federatsiya" (Rusya Müslümanları ve Federasyon, Broşür); "Borba za volyu gor Kavkaza" (Kafkas Dağlarında Özgürlük Savaşı, Broşür, Prag 1928)....
Aşağıdaki eserlerinin ise hazır ve yayınlanmak üzere oldukları"Volnıye Gortsı" (No: 1, Prag 26 Mart 1927) ve "Gortsı Kavkaza" (No: 1, Paris, Kasım 1928) dergilerinde bildirilmiş olmakla birlikte basılıp basılmadıkları konusunda bilgi sahibi olamadık: "Okrovalennıye gorı" (Kana Bulanmış Dağlar, "Kardeş Kardeşe Karşı" adlı romanın devamıdır), "Gorskaya Respublika" (Dağlı Cumhuriyeti), "Dagestan v ogne" (Dağıstan Ateşler içinde)...
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:31 pm | |
| Ahmet Nuri ( 1888)
Ahmet Nuri ( 1888) Ahmet Nuri Tsağo, eğitimci ve yazar. Büyük Çerkes sürgününde önce Balkanlar'a, sonra da Suriye'ye sürülerek Golan yöresinde yerleşmiş olan bir ailenin çocuğudur. 1888 yılında Kuneytra kasabasında doğdu. Babasının adı Aytek'dir. İlk öğrenimini Kuneytra'da, orta öğrenimini ise Şam mülki idadisinde (Lise) yaparak Arapça ve Türkçe öğrendi. Daha sonra İstanbul'a giderek Hukuk Fakültesi'nden birincilikle mezun oldu(1912). Ziraat Bankası'nda memurluk yaparken aynı zamanda üyesi bulunduğu ve sekreterliğini yaptığı "Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti"nde de aktif olarak çalışıyordu. 1912 yılı sonlarında, Derneğin organı olan "Qhuaze" (Rehber) adlı Adigece-Türkçe gazetenin sorumlu müdürlüğünü almıştı. Derneğin oluşturduğu çeşitli komisyonlarda da görevler üstlendi ve göçmen Çerkes köylerinin okullarında okutulmak üzere alfabeler, ders kitapları ve didaktik eserler hazırlanmasında emeği geçti. Bu yıllarda hazırladığı "Coğrafya", "Hesap", "Tarih-i Umumi", "Tecvit" gibi adigece ders kitaplarının daha sonraları yeni baskıları da yapılmıştır.
"Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti" 1913 yılında, dernek üyesi olan bazı eğitimciler ve aydınlar gibi Nuri'yi de atayurdu Kafkasya’ya gönderdi. Kabardey yöresinde Dıgulıbğoy köyünde yerleşen Nuri, çalışmalarını burada da sürdürdü. Yurtsever kişilerle ilişkiler kuruyor, İstanbul'dan gönderilen gazete ve kitapları yörede dağıtıyor. Kafkasya’dan Istanbul'a haberler, yazılar gönderiyordu. İstanbul'da yayınlanan ve sürmekte olan Çerkes göçünü eleştiren "Biz Çerkesler Nasıl Yokoluyoruz?" (Qhuaze, Sayı: 55, 1913) başlıklı makalesi bu dönemdeki yazılarının ilginç bir örneğidir.
Nuri, bir süre sonra Baksan'da açılmış bulunan dini okulda öğretmen olarak çalışmaya başlamıştır. Burada adige çocuklarına anadillerinde Dilbilgisi, Adige Tarihi, Coğrafya ve Tabiat Bilgisi dersleri veriyordu. Ders kitapları Kuban'daki adige köylerinde açılan okullar gibi ona da İstanbul'dan "Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti"nden gönderiliyordu. Öğrencileri tarafından çok sevilmesine karşın, bir süre sonra yönetimle bütünleşmiş olan bazı çevrelerin etkisiyle Nuri’nin görevine son verildi. Bunun üzerine Dıgulıbğoy köyündeki evini özel bir okul haline getirerek çalışmalarını inatla sürdürdü. Bu derslerinin bazılarınca "Tsağo'nun Üniversitesi" diye alaya alınmasına karşılık çalışmaları son derece yararlı oldu. Örneğin Çerkes şiirinin klasiklerinden olan ünlü Ali Şocentsuk, birçok konu yanında Türk ve Arap dilleriyle ilgili bilgilerini de sadık bir öğrencisi olduğu Nuri’den almıştı. "Tsağo’nun Üniversitesi " faaliyetini 1916 yılı sonlarına kadar sürdürdü.
Ahmet Nuri Tsağo, bu yıllarda hazırladığı "Txibze" (Yazı Dili) ve “Muslimen Txide" (İslam Tarihi) adlı adigece kitaplarını 1917 yılında Kazan'da bastırmıştır. Bu kitapların daha sonraki baskıları, ilk baskıya da yardımcı olan Dım Kardeşler tarafından Baksan'da oluşturulan basımevinde yapıldı. Nuri, 1917 yılında patlayan burjuva demokratik devriminden sonra Baksan'da yine Abdulgafar Dım'ın yardımı ve parasal desteğiyle "Adighe Maq" (Çerkes Sesi) adlı haftalık gazeteyi yayınlamaya başladı. Yöredeki ilk adigece gazete olan "Adighe Maq" sekiz ay boyunca sürekli olarak çıktıktan sonra iç savaş koşulları ve Kadet'lerin basımevini Nalçik'e taşımaları sonucu yayınını durdurmak zorunda kaldı.
Kafkasya'da Sovyet iktidarının yerleştiği ilk yıllarda bir köşeye çekilerek zorunlu bir suskunluk dönemine giren Nuri, 1924 yılından sonra Nalçik'e yerleşerek yeni rejimin koşulları içinde de halkına yararlı olmak için çalışmayı sürdürdü. Bu yıllarda "Pedteknikum" (Teknik Öğretmen Okulu) ve "Sovpartşkol"(Sovyet Parti Okulu)nda haftada sekizer saat Adigece dersi verdiğini biliyoruz (1925-26). Ayrıca 1926 yılında oluşturulan Kabardey-Balkar Bilimler Enstitüsü'nün ilk emekçilerinden biri oldu. adige ve Balkar dillerinin Latin kökenli alfabelerini oluşturmak üzere kurulan komitede görev aldı. Ülke okulları için gerekli birçok metni adige diline çevirdi. Çok sayıda folklor derlemeleri yaptı. Nalçik'de Adigece yayınlanmaya başlayan "Karahalk" gazetesinde çok çeşitli konularda yazılar yazdı ve muhabirlik yaptı. Aynı zamanda Bakü'de Azeri dilinde yayınlanan "Yeni El" gazetesinin de muhabiriydi.
Bu arada mevcut tüm olumsuzluklara karşın, sürgündeki soydaş ve ülküdaşları ile olan bağlarını da koparmamaya çalışıyordu. Örneğin "Karahalk" gazetesinin bir sayısında İstanbul "Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti'ndeki çalışma arkadaşlarından Blenavko Bateko Harun'un kendisine Suriye'den gönderdiği bir mektubu yayınlamıştır. (Karahalk, 29 Ağustos 1924). "Adıghe Txide" (Adige Tarihi) adlı eserinin ilk bölümü de önce bu gazetede yayınlanmış fakat maalesef tamamlanamamıştır.
Daha sonraki yıllarda, rejimin sertleşmesi ve ülkenin bir hapishaneye dönmesine bağlı olarak Ahmet Nuri Tsağo'nun da dışarıdaki tüm soydaşlarıyla ilişkileri koptu ve sürekli gözaltında tutulup izlendi. 1930 yılı başlarında Nalçik'ten de ayrılmak zorunda kaldı. Kızburun Köyü İlkokulunda yönetici olarak bir süre çalıştı. 1935 yılında bir kaza(?) sonucu öldü.
ESERLERİ
İstanbul'da basılmış bulunan adigece kitapları: adige , Alfabest" (Yusuf Suad Neğuç'la birlikte, 1909)", "Coğrafya" "Hesap", "Tarih-i Umumi", Tecvit" vs. (Çerkes İttihad ve Teavun Cemiyeti tarafından Çerkes okulları için bastırılmış ders kitapları niteliğindedir.1910-12).
Kafkasya’ya döndükten sonra yayınlanmış adigece bazı kitapları: "Txibze" (Yazı Dili-Alfabe, Kazan 1917), "Muslimen Txide" (İslam Tarihi, Kazan 1917), Adighe Txide" (adige Tarihi, Baksan 1918), "Cvale Qhuaze" (Çocuk Rehberi, Nalçik 1925), "Duineyir Zerizexetlim Yi Xhibarir”, (Dünyanın Oluşumu, Nalçik 1925), “Sabiy Literature” (Çocuk Edebiyatı, Nalçik 1926).
Glasnost sonrasında hakkında yapılan araştırmalardan, Tsağo'nun bunlar dışında da basılamamış ve kaybolmuş bazı kitapları, çocuklar için yazdığı hikayeler vs. bulunduğu anlaşılmaktadır. Araştırmacılar bunları derlemek için çalışmaktadırlar.
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:31 pm | |
| Ali Marufoğlu ( 1927)
Ali Marufoğlu /şair/çiftçi/ Irak Türkmen edebiyatının güçlü isimlerinden olan Ali Marufoğlu 1927 de Kerkük'ün uzun yıllar ilçesi olan Tuzhurmatı'da doğdu. İlkokulu 1939'da Tuzhurmatı'da, ortaokulu 1946'da Kerkük'te bitirdi. Askerlik hizmetini tamamlayınca, Tuzhurmatı'ya döne-rek çiftçiliğe başladı. 1950 yılında ticarete de atılan Marufoğlu, diğer yandan çiftçilik işine de devam etti. Halen doğduğu ilçede yaşayarak, edebiyat çalışmalarına devam etmektedir | |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:32 pm | |
| Ali Rıza Saraçoğlu
Batı Trakya Türk Edebiyatı
Balkanlar’da Türk Şiiri - Balkan Türklerinin Kimlik Destanı Suat Engüllü 1. Karşıyaka Şiir Kurultayı 19-21 Mart 2004/ İzmir http://www.makturk.com
Kızı Nalân Saraçoğlu da kendisi gibi şair olan, Mehmet Akif Ersoy-Mehmet Emin Yurdakul tarzında şiirleriyle Batı Trakya Türklerinin “millî şairi” kabul edilen Gümülcineli Alirıza Saraçoğlu, büyük bir inanç ve azimle sürdürdüğü ulusal ve toplumsal mücadelede, şiiri araç olarak görmüştür. Bu nedenle, ölümünden iki yıl önce 1992’de, lirik şiirlerden oluşan “Rodop Yıldızı” şiir kitabının yayımlanmasına kadar, şiirinin ana temasını, Balkanlar’ın bu bölgesinde hiç sönmeyen ulusal heyecanla kimlik mücadelesi veren Türklerin varoluş sorunları oluşturmuştur.
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:32 pm | |
| Alp Tegin
ALP TEGİN Gaznevî devletini kuran kimsedir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Alp Tegin, Samanoğulları (Sâmânîler) devletinin hassa ordusundan yetişmiş, önce bu orduya komutan olmuştur. Abdülmelik tarafından 955’te Horasan Valisi tayin edilmişti. Bu hükümdarın ölümünden sonra yerine geçen Nuhoğlu Mansur’un hükümdarlığına Alp Tegin taraftar değildi. Bundan dolayı Mansur Alp Tegin’den çekinerek onu Horasan Valiliğinden azletti. Alp Tegin, 962 yılında Mansur’a isyan ederek dört bin Türk askeriyle Gazne şehrini almış ve orada egemenliğini sürdürmeye başlamıştır. Mansur tarafından kendisini yok etmek üzere gönderilen orduyu da yenmiş bunun üzerine Mansur Alp Tegin ile bir antlaşma yapmak durumunda kalmıştı.
Alp Tegin’in yerine geçen oğlu, Sâmânîlerin tâbii olarak kaldı. Gazneliler devletinin ikinci kurucusu sayılan Sevük Tegin veya Sebük Tegin de Alp Tegin’in kölelerindendir. Alp Tegin 963 yılında öldü.
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:32 pm | |
| Alpay Kelami
PROF. DR. MED. ALPAY KELÂMİ, 10 Ocak 1936 Lefkoşa-Kıbrıs doğumludur. Orta ve lise öğrenimini İstanbul'da yaptı. 1954 yılında tıp eğitimi için Almanya'ya gitti. Heidbelberg, Hamburg ve Berlin Üniversiteleri'nde öğrenim gördü. 1961 yılında Freie Üniversität Berlin'den mezun oldu.
1962-1964 yıllarında ABD'de New Jersey, Paterson hastanesinde öğrenim gördü. 1965 yılında tekrar Berlin'e döndü. Bir yıl cerrahi ünitelerde çalıştı.
1965 yılında Serin Esat Dedezâde ile evlendi. 1968 yılında Alman yurttaşlığına geçti.
1969'da Prof. W. Brosig'in yanında üroloji uzmanı, Nisan 1971'de Freie Üniversität Berlin'de Alloplastic in Urology tezi ile doçent, Eylül 1971'de "Professor of Urology" oldu.
Çalışmaları ile andoloji bilim dalının öncüleri arasında yer aldı. 1980'de, dalında ilk kez yayımlanan "Atlas of Operative Andrology" kitabını hazırlandı. Bu eser, bugün de rehber özelliği taşıyor. Ayrıca çeşitli tıp dergilerinde yayımlanmış 141 yayını, androloji bilimdalı ağırlıklı, literatüre geçmiş 19 buluşu vardır. En önemlisi Kelâmi Sendromu (Urethral Manipulation Syndrom)'dur.
Bilim adamlığı yanında bir sanat kuramcısı idi. Berlin'de organize ettiği uluslararası kongrelerde, sanatçılarla bilim adamlarını bir araya getirmesi, alışılmamış bir olaydı. Bilimsel etkinliklerin sanatla birlikte yürümesinin, bilimi toplumla bütünleştireceğini savunuyordu.
Mayıs 1982'de Roma'daki bir sempozyumda ilk kalp krizini geçirdi; 13 Mart 1992'de kalp yetmezliğinden öldü.
Alpay Kelâmi çok iyi İngilizce ve Almanca ile orta derecede Fransızca ve İspanyolca biliyordu.
Eserleri ve Çalışmaları: - 1980 Atlas of Operative Andrology - 1983 Morbus Peyronie; 1984 Maldescensus Testis "Operative Andrology" serisi olarak iki kitap, 12. Urology ve Andrology kitaplarında 26 bölümlü katılım - 1973 Urology ve Andrology ile ilgili 53 film ve Andrology ile ilgili 8 video (Bunlar genç tıp öğrenci, hekim ve uzmanların eğitimini amaçlıyor. Bu filmler Almanya ve pek çok dünya üniversitelerinde kullanılmaktadır.) - Almanya'da ve diğer uluslararası toplantılarda İngilizce, Almanca, İspanyolca ve Türkçe olarak 384 tebliğ - Amerikan ve Avrupa tıp mecbualarında, 90 klinik, 51 eksperimental esasında, 141 İngilizce ve Almanca yayın - Almanya'da ve diğer dünya üniversitelerinde konuk profesör olarak çağrı almıştır. - Pek çok ülkeye konferans vermek amacıyla çağrılmıştır. - Ulusal (Almanya) ve uluslararası 84 kongrenin organizatörlüğü yapmıştır. - 1972'de iki yılda bir yapılan "Almanya Symposium of Experimental Urology" toplantılarının "fikir babası" ve kurucularındandır. Bu toplantılar 1976'da Alman Üroloji Derneği'ne bağlanmıştır. - 1982'de bir yıl Berlin, bir yıl Londra'da yapılan International Symposium of Operative Andrology toplantılarının fikir babası ve kurucusudur. 1992 yılında İstanbul'da yapılmıştır. Şimdi ise dünyanın değişik ülkelerinde her yıl yapılmaktadır. - 1982 Berlin'de Andrology Colloguim'un kurucusudur. Bu Andrology Colloguim'u, 1990 yılında Berlin Andrological Society'e dönüştü. Prof. Kelâmi 1991 ve 1992 yıllarında başkanlığını yaptı. - 1989 "European and Mediterranean Society of Andrology" kurucu üyesi olmuştur. - Freie Universität Berlin'de Veterinary Medicine ve Biomedical Engineering departmanları ile beraber çalışmalar ve labaratuvar araştırmaları yapmıştır. (Kelâmi-Affeld Alloplastic Spermatocele geliştirme gibi) - "Art and Andrology" performansı, Science ve Medicine beraberliği, sanat-androloji iş birliğine dayalı olarak 1984 yılında yapılmaya başlandı. "Art and Andrology"ye ait 6 kitap yayımlandı. | |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:32 pm | |
| Amdi Giraybay ( 1901)- (1930)
Kırım Türk Edebiyatı
Amdi Giraybay (1901-1930), çok genç yaşlarda "Öksüz Kart Ali", "Yaz", "Kış", "Baar" isimli küçük şiirlerini yazmıştır. Akmescit'te iken Beyaz Rusların Kırım halkına yaptığı zulüm, haksızlık ve adaletsizliklere şahit olan Giraybay, bolşeviklerin Kırım Türklerinin başından geçen faciaları anladıkları zaman, yaşanan zulmün biteceği, hatta Kırım'dan Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalan Kırım Türklerinin de Kırım'a dönmelerine yardımcı olunacağı fikrine inanmıştır. Bu duygular içinde 1921'de Kırım'a giren bolşevikleri karşılamak için "Hoş Keldiniz!" şiirini yazan şair, 1926 yılında Türkiye'den Kırım'a döner ve pek çok Kırım aydını gibi 1929-30'daki katliamda yok edilir.
Şairin 1921-1922 yılları arasında yazdığı "Cigitke", "Açlık", "Tatar Ocasına", "Şarkılarga", "Şatlık İmtiyan" gibi şiirleri, "Yaşlarga" ve Romanya/Bükreş'te basılan "Yaş Tatarlarga"(1994) isimli şiir kitaplarında toplanmıştır.
Kırım Türkleri Edebiyatı Yrd.Doç.Dr. Zühal Yüksel kirimdernegi.org.tr
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:33 pm | |
| Arslan Bey
ARSLAN BEY Anadolu’da Selçuklu Sultanlığı’nı kuran Oğuz Türkmenleridir. Bu gün Anadolu’yu dolduran Türklerin ataları da Oğuzlardır. Oğuzlar X. yüzyılda Müslümanlığı kabul edince, Türkmen adı ile anıldılar.
Oğuzların ana yurdu, ormanlarla kaplı olan Tanrı Dağı’dır. Oğuzlar bu dağa “Gökmen Adağı” derlerdi. Atalarımız Orta Asya’da bulunan bu ilk Türk yurduna (Ortaçağ), doğusuna (Hatay), batı illerine de (Horasan) adını vermişlerdi. Oğuzlar, Ortaç Elinde 34 boy olarak yaşamakta idiler. Sağ tarafa düşen on iki kabileye (Bozoklar), sol taraftaki on iki kabileye (Üçoklar) denilmekteydi. Bozoklar, Oğuz Atanın (Günhan), (Ayhan), (Yıldızhan) adı oğullarından türediler. Üçoklar ise Oğuz Atanın (Gökhan), (Dağhan), (Denizhan) oğullarından çoğaldılar.
Oğuzların Üçok’larından (Kınık) boyu başbuğlarından Selçuk, XI. yüzyılda Büyük Selçuklu İmparatorluğunu kurmaya muvaffak oldu. Selçuk’un babası Dakak, Uygur Türkleri ülkesinde yaşamakta idi. Ölümünden sonra oğlu Selçuk, Uygur Hükümdarı Beyğu Han’ın hizmetine girerek subaşılık rütbesine kadar yükseldi. Fakat Han’ın karısı, Selçuk’u öldürtmek istediğinden, o maiyetindeki Oğuzlarla beraber Seyhun Nehri kenarında bulunan Cent şehrine gelerek yerleşti.
Selçuk, civarındaki kavimlerle muharebeye girişerek az zamanda bir şöhret kazandı. Cesur olduğu kadar kuvvetli bir ahlaka da sahipti. Onda devlet kuruculuğu vasfı da bulunduğundan kısa bir zamanda Horasan Elleri Türkmenleri, Selçuk’un etrafında toplandılar. Selçuk’un han seçilmesi hakkında şu tarihî rivayet vardır: Günlerden bir gün, Oğuz Beyleri, okdanlıklarından birer ok çıkartıp bir yere toplandılar. Bir çocuğun gözlerini bağlayarak bu oklardan bir tanesini ona çektirdiler. Bu ok, başbuğlardan Selçuk’a aitti. Selçuk’u han seçtiler. Onu Oğuz töresince bir ak keçeye oturtup dokuz defa havaya kaldırıp ordugahta dolaştırdılar. Sonra, önünde diz çöküp bakır kaplarla kımız içtiler. Bütün Başbuğlar: “Selçuk, devletin kutlu olsun! Seni han tanıdır.” Diye and içtiler.
Ozanlar kopuzlarıyla Oğuzname’den parçalar okudular. İşte bu suretle Selçuk, Selçuklu Devletini kurmuş oldu. Selçuk’un (Arslan, Mikail, Musa, Yunus) adında dört oğlu vardı. Selçuk bu oğullarından en fazla Mikail’i seviyordu. Mikail bir kale muhasarasında şehit düştü. Bundan sonra Selçuk’un Mikail’in oğulları olan (Çakır) ile (Tuğrul)’a karşı sevgisi fazlalaştır. Fakat oğullarından en ulusu Arslan Bey’di.
O sıralarda Samanoğulları hükümdarı, Selçuk’tan yardım istedi. Selçuk da oğlu Arslan Bey’i bir kuvvetin başında bunlara gönderdi. Arslan Bey, çok cesur ve yiğit bir kumandandı. Yaptığı savaşlarda büyük muvaffakiyetler gösterdi. Maveraünnehir’in asayişini bozan kavimleri birer ikişer mağlup ederek sindirdi. Bir müddet sonra Selçuk Han, 1030 tarihinde yüz yedi yaşında olduğu halde vefat etti. Artık devletin idaresi Arslan Bey’e kalmıştı. Fakat Arslan Bey’in kuvvetlerinden, o devirde devlet kurmuş olan Samanoğulları, Karahanlılar ve bilhassa Gazneliler korkmaya başladılar. Gazneli Mahmut, kendi devletine bir tehlike olarak gördüğü Arslan Bey’le dostluk içinde geçinmenin çarelerini aramaya başladı. Bir gün Gazneli Mahmut, Arslan Bey’e bir elçi gönderdi. Arslan Bey de bu elçiye lazım gelen saygıyı gösterdi. Elçi, Arslan Bey’e, Gazneli Mahmut’un selamını söyledikten sonra şunlara tebliğ etti: Gazne Sultanı diyorlar ki, biz daima Hindistan’a doğru sefer ediyoruz. Bize birçok Müslüman devletler yardım etmek dileğinde bulunuyorlar. Hayret ettiğim şudur ki, hiçbir gün Selçuk Oğullarından bir bölük olsun bizimle birlikte cenge iştirak etmiyor. Eğer sizler de Hindistan seferlerine iştirak etme arzusu gösterirseniz, Gazne’ye gelip benimle görüşürsünüz!. Arslan Bey elçiye şu sözü verdi: Eğer sultanınız, biz Selçuk Oğullarından faydalanmak arzu ediyorlarsa, biz kavgadan hiçbir zaman kaçmayız. Derhal Hint seferlerine iştirak ederiz. Bu hususu görüşmek üzere Gazne’ye geleceğim! Hakikaten, bir müddet sonra, Arslan Bey, yavuz delikanlılardan oluşmuş ve her türlü teçhizatı tamamlanmış olan 10.000 kişilik Türkmen alayı ile Horasan’dan kalkıp bu günkü Kabil şehri civarında bulunan Gazne şehrine gitti. Gazneli Mahmut bu büyük kuvvetin başkentine yaklaştığını duyunca korktu. Bu kuvvetler, Gazne civarında ordugah kurup konakladılar. Bundan telaşa düşen Gazneli Mahmut Arslan Bey’e hemen bir adamı ile şöyle bir haber gönderdi: Hind’e henüz bir seferimiz yoktur. Kuvvetlerinizi geri çekiniz Yalnız kumandanlarınızı sarayımda misafir edeceğim. Arslan Bey, Sultanın bu arzusunu kabul ederek kuvvetlerini geri çekip yalnız 300 yiğitle Gazne şehrine girdi. Küheylan atlar üzerinde birbirinden güzel bu yiğit delikanlıların Gazne sokaklarından geçişi büyük heyecan uyandırdı. Oğuzlar simaca pek güzel insanlardı. Beyaz tenli, al yanaklı ve kumral saçlı, iri vücutlu idiler. Oğuzlar, Türk kavimleri içinde en cesurları ve en zekileriydi. Oğuzların güzelliği dillere destan, hele ahlakları bütün Asya kavimlerince hürmete şayandı. Arslan Bey, yanında oğlu Kutulmuş olduğu halde Gazne Sultanı’nın muhteşem sarayına gitti. Saray ağaları, Arslan’ı karşılayarak Sultan Mahmut’un huzuruna çıkardılar.
Bu saray o devirde, dünyanın en zengin saraylarından biriydi. Gazneli Mahmut, sarayında devrinin en yüksek alim ve sanatkarlarını toplamış, meşhur Şair Firdevsî bile Gazne sarayında Şehname’sini yazıp bitirmişti. Sultan Mahmut, altın bir taht üzerinde oturmuş, vezirleri de sağında ve solunda el pençe divan durmakta idiler.
Arslan Bey, salona girince gayet terbiyeli bir tavırla ilerleyerek eğilip yeri öptü. Arslan’ın bu terbiyeli hali Sultan Mahmut’un çok hoşuna gitti. Bunun üzerine Arslan Bey’e ikramlarda bulundu. Kendi tahtının yanına altından bir kürsü konulmasını emretti. Derhal sultanın yanına alın kürsü konuldu. Gazneli Mahmut, misafirini yanına oturttu. Bir müddet Arslan’la görüştükten sonra dernek kurulmasını emretti. Birçok vezirler ve ağalar yerlerine oturarak, divan toplantısı yapıldı. Gazneli Mahmut, Arslan Bey’in de bu dernekte bulunmasından dolayı hoşlandı. Biraz sonra Gazneli Mahmut, seçkin misafirine dönerek dedi ki: Eğer ihtiyacımız olursa bize ne kadar askerle yardım edebilirsiniz? Arslan Bey, yanında bulunan okdanlıktan bir ok çıkartıp Sultana gösterdikten sonra: Her zaman bu oku oymağıma gönderirseniz size derhal 10,000 sipahi gönderebilirim! diye cevap verdi. Bu vaadden son derece bahtiyarlık duyan Sultan: Tekrar asker istersem? Diye sordu. Arslan ikinci bir ok çıkardı: Bu ok da 10,000 askere muadildir. Sultan Mahmut hayretle: Daha istersem? diye sordu. Arslan Bey, bir üçüncü ok çıkardı: Bu da 10,000 askere işarettir. Sultan Mahmut’un gözleri açıldı ve divanda bulunanlar hayretlerini gizleyemediler. Sultan Mahmut misafirini sonuna kadar yoklamak kararında idi: Bu askerler kafi gelmezse? O zaman Arslan Bey, omuzunda asılı olan yayı çıkararak vakur bir sesle: Ne zaman bu yayı oymağımıza gönderirseniz, dedi; derhal 30,000 asker emrinize gelir! Bu sözleri duyan Sultan’ın tavrı derhal değişti. İçine bir korku ile beraber bir de kin düştü. Dernekte bulunanların da tavırları değişti. Sevgi ile başlayan bu görüşme bir kinle sona erdi. Biraz sonra Arslan Bey oğlu Kutulmuş’u alarak sultanın huzurundan ayrıldı. Gazneli Mahmut, vezirlerine döndü: Bir adam ki üç ok ve bir yayla 60,000 kişiyi silah erzak ve mühimmatı ile toplayabiliyor; onu küçümsememek lazımdır. Vezirler hep bir ağızdan cevap verdiler: Bu adam, devletimiz için büyük tehlikedir. Bunun üzerine Gazneli Mahmut, Arslan Bey hakkında kötü şeyler düşünmeye başladı: Mademki Arslan elimize düşmüştür; onu sağ bırakmayalım. Sultanın fikri vezirler tarafından hemen benimsendi. İçlerinden biri: Arslan ve kumandanlarını bir nehre atıp boğalım! diye bir teklifte bulundu. Önce Gazneli Mahmut, kendisine misafir gelen bir adamın boğulmasına rıza göstermedi; fakat: Arslan’ı yakalayıp, Hint hududundaki “Kalincer” kalesine hapsedebiliriz dedi ve gerekli emri verdi. Zavallı Arslan Bey, misafir kaldığı bu sarayın altın yaldızlı bir odasında oğlu ile beraber uykuda bulunuyordu. Sabaha karşı birden bire odasının içine ellerinde kılıçlarıyla on tane saray muhafızı girerek uykuda bulunan Arslan ve oğlunun üzerine saldırdılar. İkisini de kıskıvrak bağladılar. Arslan Bey, ne olduğunu ve neye uğradığını bilemedi. Tanrı misafiri bulunduğu bu sarayda bir hıyanete kurban gittiğini anladıysa da iş işten geçmiş bulunuyordu. Gazneli muhafızlar, onu, elleri bağlı olduğu halde, Hint hududundaki bir dağ üzerinde bulunan kalın duvarlı Kalincer kalesinin karanlık bir odasına hapsettiler.
Selçuk’un büyük oğlu Arslan Bey, Gazneli Mahmut’un hilesinin kurbanı olarak bu karanlık taş odada ömrünü tamamladı. Fakat Türkler, Gaznelilerden bunun intikamını almaya ant içtiler. Nihayet Selçuk’un torunlarından Çakır ile Tuğrul beyler, Gazneli Mahmut’un oğlu Mesud’u “Dandanakan” sahrasında mağlup ederek, Gazneli Devletini tarihten sildiler. Gazneli Mahmut, Arslan’ın oğlu Kutulmuş’u serbest bırakmıştı. Kutulmuş’u da saltanat kavgası yüzünden Alpaslan öldürttü. Fakat Kutulmuş’un oğlu Süleyman, Anadolu Selçuklu Devletini kurmaya muvaffak olarak Oğuz Türkmenlerinin Anadolu’da ebediyen yaşamalarını sağlamış oldu.
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:33 pm | |
| Arzum Onan
31 Ekim 1973 yılında Ankara’da, Memur bir ailenin tek çocuğu olarak doğdu. İlkokulu Ankara, Orta ve Liseyi İstanbul’da tamamladı. Endüstri Meslek Lisesi, Yapı Ressamlığı bölümünden mezun oldu. 1992 Yılında Gaye Sökmen Ajans da Mankenlik ve Modelliğe başladı. 1993 yılı Nisan’ında ‘Mıss Turkey’ yarışmasında ‘Türkiye Güzeli’, aynı yılın Temmuz ayında ‘Mıss Europe’ yarışmasında ‘Avrupa Güzeli’ seçildi. 1996 yılında Aktör Mehmet Aslantuğ’la evlendi. Önemli bir reklam kampanyasıyla üç yıl kamera karşısına geçti. 1997 yılında dört yıl sürecek yoğun tempolu bir Televizyon dizisi (Sıcak Saatler) için çalışmaya başladı. Bu tarihten itibaren, genellikle kamu yararına gerçekleştirilen özel defilelerde modellik yapmakta ‘Can’ adında bir oğlu var.
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:33 pm | |
| Askar Akaev ( 10.11.1944)
Askar Akaev, 10 Kasım 1944'te Kemindey Bölgesi'ndeki Kızılbayrak köyünde dünyaya geldi. Babası bir kolhoz işçisidir. 1961 yılında Fdurzemash fabrikasında metal işçisi olarak çalışmaya başladı. 1968'de Leningrad Hassas Mekanik ve Optik Enstitüsü'nden mezun oldu.
1972'den 1973'e kadar Frunze Politeknik Enstitüsü'nde, sonra da Leningrad Hassas Mekanik ve Optik Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı ve öğretmen olarak çalıştı.
Askar Akaev 1976'da Kırgızistan Cumhuriyetinin başşehrine dönüp Politik Enstitüsü'nde kıdemli öğretmen, doçent ve nihayet bölüm başkanı olarak çalıştı.
1986-1987 yıllarında Kırgızistan Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin İlim ve Eğitim Müesseseleri Bölümü Başkanı'ydı. 1987'de İlimler Akademisi başkan yardımcılığına ve iki yıl sonra da başkanlığına seçildi. Aynı yıl içinde Askar Akaev S.S.C.B. halk temsilciliğine seçildi.
Askar Akaev bilimsel doktor, profesör, Kırgızistan Cumhuriyeti İlimler Akademisi akademisyeni ve aynı zamanda beynelmilel ilim dünyasında tanınmış bir fizikçidir. Bilgi İşlem Mühendisliği ve kuantum radyofiziğinin problemlerinin çözümüne uzmanlığı ile büyük katkılarda bulunmuştur. Aynı zamanda optik bilgi işlem mühendisliğini geliştirenlerdendir.
1990 yılı Ekim ayında Askar Akaev, Kırgızistan Cumhurbaşkanlığı'na seçildi. Kırgızistan Cumhurbaşkanı olarak 1991 Ağustosu'nda yapılan darbe teşebbüsüne aktif bir şekilde karşı çıktı.
Askar Akaev 12 Ekim 1991'de Kırgızistan'ın millet tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı oldu. 1993 yılı Mayıs ayında Kırgızistan'ın yeni anayasası kabul edilince Askar Akaev'e olan güven derecesini tespit için bir referandum yapma ihtiyacı doğdu. 1994 Ocak ayında Kırgızistan halkı Kırgızistan Cumhurbaşkanının yetkilerini onayladı. Askar Akaev, Kırgızistan'ı tarihin en zor döneminde yönetti. Onunla birlikte cumhuriyet bağımsızlığına kavuştu. Dünya cemiyetinin tam üyesi oldu ve onun yaptığı demokratik değişiklikler dünyada anlayışla karşılanarak kabul gördü.
X
Akayev son kez halkına seslendi CNN Türk 7 Nisan 2005
Akayev'in konuşması parlamentoda da yayınlandı
Kırgızistan'ın devrik lideri Askar Akayev, Kırgız halkına son seslenişinde, her şeyi halkı ve ülkesi için yaptığını söyledi. Kaydı Moskova’da yapılan ve Meclis’te de yayınlanan Akayev'in konuşması, televizyonda canlı yayınlandı.
Her zaman şiddete karşı olduğunu belirten Askar Akayev, ''özellikle dış güçlerin içimizdeki krize karışmasını istemedim. Son emrim 'ateş etmeyin' oldu. Böylece kan dökülmesini, halk ihtilalinin olmasını engelledim'' dedi.
Halkının kendisini affedeceğini umduğunu da söyleyen Akayev, tüm işleri halkının refahı ve iyiliği için yaptığını savundu.
Kırgızistan’da 24 marttaki yönetim değişikliğini anladığını ve kabul ettiğini ifade eden Akayev, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana geçen sürede Kırgızistan'ın geldiği konum hakkında bilgi verdi.
Sovyetlerin dağılmasının ardından Kırgızistan'ın zor şartlarla karşı karşıya kaldığını dile getiren Akayev, ülkenin doğal kaynakları bulunmadığını, bu nedenle her şeye yeniden başlamak zorunda kaldıklarını söyledi.
İktidarda bulunduğu süre içinde Asya ülkelerinin yanı sıra batılı ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği yaptıklarını belirten Akayev, özellikle son beş yılda ülkenin ekonomik açıdan ilerlediğini savundu. Kamuda şeffaflık için altyapı oluşturduklarını anlatan Akayev, sosyal ve ekonomik alanlarda atılımlar yapıldığını da ifade etti.
Akayev istifasını halka verdi
Kırgızistan Meclis Başkanı Ömürbek Tekebayev de, meclis olarak amaçlarının devrik lider Askar Akayev'i cezalandırmak değil, ülkede düzen ve istikrarı sağlamak olduğunu söyledi.
Tekebayev, devlet başkanını halkın seçtiğini ve Akayev'in de istifasını halka verdiğini ifade ederek, ''ülkede şu anda devlet başkanı yok. Biz geçici devlet başkanı seçtik, asıl devlet başkanını halk seçecek'' dedi. Tekebayev, bunun gecikmeden olabilmesi için de öncelikle Akayev'in istifasının mecliste onaylanması gerektiğini belirtti. | |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:35 pm | |
| Bu da yetmemiş, Türkmen şehitlerinin cesetleri, ip veya sicim aracılığı ile motorlu araçlara bağlanmış, cadde ve sokaklarda dolaştırılarak sürüklenmişlerdir. Üç gün üç gece süren bu can pazarında kimi Türkmen şehidinin mübarek bedeni üç gün süreyle kızgın güneşin altında elektrik direklerinde asılı durmuştur. Kiminin gözleri oyulmuş; kimileri diri diri toprağa gömülmüştür. Silahsız ve sadece cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünü kutlamağa çıkmış bulunan Türkler, otomatik silahların taraması ile dağılmaya başladı. Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmağa ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramağa koyuldu. Böylece 3 gün 3 gece süren ve tarihe Kerkük Katliamı olarak geçen soykırımı başlamış oldu. Halkın panik içinde köşe bucak saklanmağa çalışması üzerine, 2'nci Tümen Komutanlığı'nın emriyle sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak çok geçmeden, bu yasağın sadece Türkler için ilan edilmiş olduğu anlaşıldı. Daha sonra Türk toplumunun ileri gelenleri, 2'nci Tümen Komutanlığı'nca istendikleri gerekçesiyle, evlerinden alınarak,Kerkük kışlasına götürüldü. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, beş-on dakika içinde yargılanarak, kurşuna dizildiler. Ordu, polis ve sivil teşkilatlar ile komünist partinin üyeleri elele vererek, evlere baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türk'ü tutukladılar. Bir kısmını barakalara doldurarak, süngü ve dipçiklerle katlettiler. Evlerinden alınan bazı Türk liderleri, ailelerinin gözleri önünde makinalı tüfeklerle şehit edildiler. Daha sonra ayaklarına ipler takılarak, motorlu araçlarla cesetleri sokak sokak sürüklediler. Irak Türklerinin değerli evlatları olan Ata Hayrullah ve kardeşi Doktor Yarbay İhsan Hayrullah'a bu şekilde kıydılar. Bazı Türk evladı da tutuklandıktan sonra, ayağına ayrı ipler takılarak, ters yönde hareket eden iki ayrı cipe bağlandı ve böylece iki parçaya ayrıldı. Bazılarının cesetleri sokak sokak sürüklendikten sonra, üzerlerinden kamyon ve traktörler geçirildi.
Daha sonra adları tesbit edilen diğer Türk aydınları da, sırayla evlerinden alındı ve aynı akibete maruz kaldı. Gözü dönmüş caniler, insanlık dışı vahşetler işlediler. Kimilerini diri diri toprağa gömdüler. Kimilerini elektrik direklerine astılar ve kızgın güneş altında bıraktılar. Kimilerinin gözlerini oydular. Ölenlerin yanısıra, binlerce Türk, çeşitli biçimde yaralanmıştı. Bu vahşetleri gören bazı kişiler, aklını kaybederek çıldırdı. Korku ve dehşet yüzünden bazı hamile kadın da çocuğunu düşürdü. Hastaneler yaralılarla doldu; tutukevleri ve hapishanelerde de yer olmadığı için, birçok okul, cezaevi haline getirildi.
Bu vahşetler devam ederken, Türklere ait mağaza, dükkân, ticaret merkezleri ve evler, çapulcular tarafından yağma edildi. Can güvenliğinin yanısıra, Türklerin mal güvenliği de kalmamıştı. Komünist ve Kürt yağmacılar tarafından talan edilen ve toplanan Türklere ait eşya ve malların, kamyonlarla kuzey bölgelerine taşındığı görüldü.
Bu soykırımda şehit edilenler arasında Irak ordusunda yıllarca değerli hizmetler ifâ eden ve aynı zamanda Türkmen toplumunun değerli bir lideri olan emekli Albay Ata Hayrullah ile kardeşi Tabip Yarbay İhsan Hayrullah, değerli Türkmen şahsiyetleri Kasım Neftçi, Selahattin ve Mehmet Avcı kardeşler, Cahit Fahrettin, Abdullah Bayatlı, Kemal Abdulsamet, Seyit Gani Nakip, Abdulhalik İsmail, Şakir Zeynel, Hasip Ali, Cuma Kamber, Kâzım Bektaş ve daha niceleri şehit düşmüşlerdir. Yine bu soykırımda Muhtar Fuat'ın iki oğlu ve bir kızı da, feci biçimde can vermişlerdir. Nihat 30, Cihat 25 ve kız kardeşleri Emel Muhtar Fuat ise henüz 12 yaşlarında masum bir çocuk olmasına rağmen, bu vahşi soykırımda feci biçimde can vermişlerdir. Bir aile için büyük bir yıkım ve acı dolu hatıra bırakan bu vahşet sahneleri, Kerkük'ün tarihinde kolay kolay silinemeyecek izler bırakmıştır.
Bu soykırımda yüzlerce Türkmen de çeşitli biçimde yaralanmıştır. Kerkük'e sokulan kamyonlar dolusu militan ve yağmacı, kentin alışveriş merkezlerini, çarşı ve pazarlarını yağmalamışlardır. Böylece üç gün süren sokağa çıkma yasağı boyunca, Türkmenlere ait yüzlerce işyeri ve mağaza talan edilmiş, kamyonlara doldurulan beyaz eşyalar, mobilyalar Irak'ın kuzey kentlerine götürülmüştür. İnsanlık tarihinde benzeri görülmemiş bu kanlı olayların duyulması, bütün Irak'ta büyük yankı uyandırdı ve şok etkisi yarattı. Irak'ın dışında duyulan bu soykırımı haberi, dış basında ve radyolarda geniş biçimde yer aldı. Şam, Kahire, Beyrut ve Londra'da da duyulan Kerkük Katliamı'nın haberlerine Türk basını da geniş yer verdi. Kerkük Katliamı'nın iç ve dış kamuoyunda tepki ve nefret uyandırması üzerine, General Kasım 20 Temmuz'da Bağdat'taki Mar Yusuf Kilisesinde söylediği nutukta, soykırımı hareketini telin etmek ve sorumluları kınayarak, suçluların ağır biçimde cezalandırılacaklarını bildirmek zorunda kaldı. Kasım, katliamın maksatlı olarak tasarlanmış olduğunu ve sorumluların mahkemeye verileceğini ilan etti.
TÜRKİYE'NİN TEPKİSİ Kerkük'te katliam yapıldığına ilişkin haberler, 19 Temmuz tarihinden itibaren Türkiye'ye gelmeye başladı. İsviçre'den o akşam Ankara'ya dönen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, havaalanından doğru makamına giderek, katliam ile ilgili gelen haberler üzerine, geç saatlere kadar değerlendirmeler yaptı. İki gün sonra Zorlu, Irak'ın Ankara Büyükelçisini kabul ederek, kendisinden güvence istedi. Olaylar hakkında bilgi vermek üzere Ankara'ya gelen Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Fuat Bayramoğlu, Dışişleri Bakanı Zorlu ile görüşmeler yaptı. Gerekli talimatı aldıktan sonra, tekrar Bağdat'a dönen büyükelçi, Türk Hükûmetinin istekleri ile birlikte, Başbakan Adnan Menderes'in de bir mesajını Kasım'a bildirdi.
25 Temmuz 1959 tarihinde Türk Dışişleri Bakanlığı, kamuoyuna bir açıklamada bulundu. Kerkük'te bazı üzücü olayların meydana gelmesi üzerine otuza yakın Irak vatandaşı Türk'ün öldüğüne işaret edilen bildiride, Türk Hükûmetinin, Bağdat Büyükelçiliği kanalı ile Irak Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişimde bulunduğu, bu arada Türk Dışişleri Bakanı tarafından kabul edilen Irak'ın Ankara Büyükelçisinin de aynı biçimde ifadelerde bulunduğu ve güvence verdiği, Birleşmiş Milletler anayasasına aykırı olan ve onun tarafından mahkum edilmiş bulunan bu hareketin Irak Hükümeti tarafından ifade edildiği gibi önlenip tekrarlanmasına engel olunabileceğini istediği görüşlerine yer verilmiştir.
KASIM'IN BASIN TOPLANTISI 28 temmuz 1959 tarihinde General Kasım, bir basın toplantısı düzenledi. Kerkük Katliamı'nı düzenleyenleri şiddetle kınayan Kasım, Kerkük'te Türklere karşı yapılan hareketlerin, dünyanın en alçakça işlenmiş cinayetleri olduğunu, faşistlerin dahi böylesine vahşetler yapmadıklarını söyleyerek olaylar sırasında çekilmiş fotoğrafları gazetecilere gösterdi. Bir süre sonra Kerkük Katliamı'nın başsorumlusu Davud al-Cenabî ve 260 kişi tutuklandı. Askeri mahkemede yargılanan elebaşların bir kısmı idama mahkum edildi. Bir kısmı da çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Geri kalanlar da, suçlu oldukları halde serbest bırakıldı. İdama mahkum olanların cezası ise, Kasım'ın iktidarı süresince infaz edilmedi.
Hükümetin eli kanlı canilerin serbetçe dolaşmalarına izin vermesi, Türk toplumunu çileden çıkarmağa başlamıştı. Bu arada hükümet makamları tarafından, milliyetçi gruplar katliamdan sorumlu tutulmağa, Irak basınında komünistlerle milliyetçiler arasında karşılıklı suçlamalar yapılmağa başlandı. Türklerin haklarını savunan milliyetçiler, özellikle al-Facrü'l-Cedid gazetesinde, komünistlerin Irak'ta halkın huzurunu kaçırdıklarını ve masum Türk vatandaşlarını Kerkük'te vahşiyane biçimde katlettiklerini dile getiren sert yazılar yayınladı. Ayrıca Kerkük'teki olaylar sırasında çekilmiş tüyler ürpertici fotoğrafların Irak basınında yeralması ve bu fotoğrafların elden ele dolaşması, kamuoyunda komünistlere karşı büyük nefret ve infial uyandırdı.
Kerkük Katliamı ile ilgili haber, fotoğraf ve belgelerin Türkiye'ye de ulaşması, aynı şekilde kamuoyunun büyük tepkisine yol açtı. Türk kamuoyunun, Kerkük olayları üzerine fazla galeyana gelmesini önlemek için, bu konuda basın toplantıları yapılması önlendi. Bu arada, Bakanlar Kurulu 21 Ekim 1959 tarihinde aldığı kararla, 14-16 Temmuz 1959 tarihinde Irak'ın Kerkük bölgesinde Türklerin katliamı ile sona eren olaylarla ilgili resim, film ve sair dokümanların Türkiye'ye girmesi veya dağıtılması yasaklandı
TÜRKLERİN İNTİKAM HAREKETLERİ Kerkük Katliamı'nın elebaşlarının cezalandırılacakları yolunda, Bağdat yönetiminin verdiği sözlerin yerine getirilmediğini gören Türkler, büyük bir infial gösterdiler. Hatta katil ve cani zanlılarının serbestçe dolaştıklarının görülmesi, Türkleri çileden çıkarmağa yetmişti. Bir süre sonra, serbest bırakılan katillerin, suikastlarla teker teker öldürülmeğe başlandıkları ve böylece Türklerin intikam hareketlerine girişerek, kendi haklarını almağa yöneldikleri görüldü. Türk fedailerinin gerçekleştirdiği bu intikam hareketleri sonucunda 40 kadar katil, hakettikleri cezayı gördü ve Bağdat yönetiminin yerine getirmediği adaleti, meçhul Türk fedaileri gerçekleştirmiş oldu.
TÜRKLERİN MÜCADELESİ ŞİDDETLENİYOR Irak Türkleri milli haklarına kavuşmak için, Bağdat yönetimi üzerinde baskı yapmağa devam etti. Kürtlere ve Irak'taki diğer azınlıklar, radyo ve basın konusunda verilen bazı yayın haklarının Türklerden esirgenmesi tepkilere yol açmıştı. Gerçi Bağdat radyosundan 1 Şubat 1959 tarihinden itibaren hergün yarım saat süreyle Türkmence olarak yayın yapılmasına başlanmıştı. Buna karşılık Kerkük'te, türkçe-arapça yayınlanan Beşir Gazetesi 17 Mart 1959 tarihinde kapatılmıştı. Bu yüzden yapılan başvuru, Bağdat'ta Türkmen Kardaşlık Kulübü (sonradan Ocağı), 7 Mayıs 1960 tarihinde kurularak faaliyete başladı. Irak Türklerinin yakın tarihinde önemli rol oynayan Türkmen Kardaşlık Ocağı, sosyal ve kültürel bir kuruluş olarak, büyük hizmetler üstlendi. Kardaşlık Ocağı, aylık bir derginin yayını için de 23 Ocak 1961 tarihinde izin aldı. Kardaşlık Dergisi adı ile türkçe-arapça olarak izni alınan derginin ilk sayısı Mayıs 1961'de yayınlandı. Irak Türklerinin kültür, sanat, edebiyat ve folklor alanında zengin bir kolleksiyon oluşturan bu dergi uzun yıllar büyük hizmet yaptı.
Bütün bunlara rağmen Türkler, siyasi haklardan mahrum kaldıktan başka, Bağdat yönetiminden, özellikle General Kasım'dan cesaret alan komünistler ve bunların aleti olan Kürt militanlarının Kerkük'teki faaliyetlerine karşı mücadelede yalnız kalıyorlardı. | |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:36 pm | |
| Attila ( 05.02.394)
ATTİLÂ Büyük Türk-Hun İmparatoru'dur. 395 yılında doğdu. Hun Devleti'nin kurucularından Muncuk'un oğludur. 434 yılında kardeşi Bledu ile birlikte İmparatorluğun başına geçti. Bir süre sonra kardeşinin öldürülmesiyle Tuna kıyılarından Çin Seddi'ne kadar uzayan imparatorluğun tek hâkimi oldu. 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti. Orleans'ı kuşattı. Kuzey İtalya'yı silindir gibi ezip geçti. Avrupa'yı titreten bir cihangir oldu. 453 yılında öldü.Tıpkı Büyük İskender gibi bütün dünyaya hâkim olmak ihtirası ile dopdolu bulunan Attila, bu büyük emelini tamamen gerçekleştiremedi. Ancak tarihin tanıdığı en ünlü cihangirlerden biri oldu.Gençliğini barış için rehin olarak Roma'da geçirmiş, bu yüzden Roma kültürünün yanı sıra zaaflarını ve karakterlerini incelemişti. Latince'yi de ana dili gibi öğrenmişti. Hükümdar olduktan sonra Romalılar hakkındaki bütün bu bilgilerini en iyi şekilde değerlendirmeyi başardı.
Attilâ önce Doğu Roma'yı hedef aldı. Bizans üzerine yürüdü. Kendisinden aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağladı. Bir süre sonra vergisini ödemeyen imparatora, bunu pek pahalıya ödetti. Balkanlardan Mora'ya, oradan İstanbul kapılarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Bizanslılar vergiyi iki misline çıkartarak İstanbul'u kurtardılar. Fakat, bu arada Bizans İmparatoru III. Valentinianus, bir suikastçi göndererek Attilâ'yı öldürtmeye teşebbüs etti. Bu teşebbüs sonuçsuz kaldı. İmparator bu kez kendi emriyle suikasti hazırlayanın kafasını kestirip Attilâ'ya göndermekle, kendisini temize çıkarmaya kalkıştı.
Bu arada III. Valentinianus'un hayatı boyunca evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşi, rahibe olarak kapatıldığı manastırdan Attilâ'ya bir nişan yüzüğü göndererek kendisiyle evlenmeye hazır olduğunu bildirdi. Bütün Avrupa'ya dehşet saçan Attilâ, Bizans İmparatoru'na daha sert bir mesaj göndererek, nişanlısının kapatılmış bulunduğu manastırdan serbest bırakılmasını ve müstakbel eşine çeyiz olarak Batı Roma İmparatorluğunun yarısının verilmesini istedi. III. Valentinianus, Büyük Türk-Hun İmparatoru'nun bu teklifi karşısında kara kara düşüncelere daldı. Bunun verdiği huzursuzluk bütün Bizans'ı kapladı. Doğu Roma İmpatorluğu sınırları içinde bitip tükenmek bilmeyen korkulu günler ve aylar başladı, Attilâ'nın bütün emeli Batı ile Doğu Roma İmparatorluklarının kendisine karşı birleşmelerini önlemekti. İki cephede birden savaşmak istemiyordu. Doğu Roma'yı bu huzursuzluğun içinde bıraktıktan sonra ani bir kararla Batı Roma'ya yürüdü. Bir hallaç pamuğu gibi attı, Batı Roma İmparatorluğu'nu. Roma'ya girmesinin gün meselesi halini aldığı bir sırada Papa III. Leon, bizzat Attilâ'nın karargâhına giderek Roma'yı çiğnememesi için ricada bulundu. Hattâ bunun için kendisine yalvardı. Papanın bu yalvarışı karşısında istilâyı durdurmayı kabul eden Attilâ, Romalıları çok ağır bir vergiye bağladı.Sekiz yıl içinde bütün Avrupa'da eşi görülmemiş ölçüde büyük bir istilâda bulunan Attilâ, korku ve dehşet ifade eden tek isim oluvermişti. Bu yüzden son derece âdil bir hükümdar olmasına rağmen bütün Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü. Onun etrafına saçtığı büyük korku ve dehşetin psikolojik bir sonucu olmuştu bu yanlış teşhis...
Attilâ yalnız büyük bir istilâcı ve yaman bir komutan değil, mükemmel bir hükümdardı. Tarih onu, milletine medenî bir düzen veren ve dünyada posta teşkilatını kuran ilk kişi olarak tanır.Attilâ'nın ilk eşi ve baş kadını Arıkan idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlek'in anası olan Arıkan'dan başka bir kaç kadın daha almıştı. 453 yılında büyük Türk-Hun İmparatorluğu'nun başkenti olan Etzelburg'da (Bugün Macaristan sınırları içinde bulunan Attila şehri) İlkido adında genç bir kızla evlendi. Elli sekiz yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetli idi. Zifaf gecesinin sabahında, bütün Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu. Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu. Ölümünün şiddetli bir burun kanamasından mı, bir hastalıktan mı, yoksa bir suikast sonucu mu meydana geldiği kesinlikle anlaşılamadı.
Cenazesi, ölümünün ertesi günü yapılan çok büyük bir törenle kaldırıldı. Cesedi altın bir tabuta konulmuştu. Bu tabut, önce gümüş, sonra da demir bir mahfazanın içine yerleştirilmiş ve böylece toprağa verilmişti.Attilâ, ölümünden sonra, kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi. Bunu, böyle vasiyet etmişti. Bu nedenle mezarını kazıp kendisini toprağa verenler okla vurulmak suretiyle hemen oracıkta öldürüldü. Sonra mezarının yanından geçmekte olan bir çayın mecrası değiştirildi. Sular başta tarafa, muhtemel olarak mezarın üzerinden verilen yeni mecrasına akıtıldı. Böylelikle büyük cihangirin son arzusu yerine getirilmiş oldu. Ne yazık ki bugün mezarının yeri dahi bilinmez...
| |
| | | BRL
Mesaj Sayısı : 1207 Doğum tarihi : 07/02/94 Kayıt tarihi : 31/03/09 Yaş : 30 Nerden : Bursa Ruh HaLim : Tuttuğu takım : Rep Gücü : Dikkat : Burda ben varım..
Güç Sistemi AktifLik: (10/10) Başarı Puanı: (10/10) GüçLüLük: (10/10)
| Konu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) Cuma Mayıs 29, 2009 11:36 pm | |
| Aydın Abbas Beyatlı ( 1948)
Aydın Abbas Beyatlı /dr./ Türkmeneli Partisi Eski Genel Başkan Yardımcısı 1948 yılında Kerkük’te doğdu. İlk, orta ve lise okulunu Kerkük Mektebinde bitirdikten sonra Bağdat Tıp Fakültesine başladı. 1972 yılında Bağdat’ta Türkmen öğren-cileri protestosunun önderliğini yaptı. Fakülte yılların-da Bağdat Türkmen Kardaşlık Ocağında çeşitli faali-yetlerde bulundu. 1973 yılında Bağdat Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1973 yılında Fizik öğretmeni Nesrin Reşit Ali ile evlendi. Baas Partisi dönemindeki şartlardan dolayı Diyala şehrine yerleşti. 1985 yılında Nükleer Tıp dalında doktora unvanını kazandı. 1986 yılında Irak Doktorlar Birliği Satraç şampiyonluğunu birincilik-le kazandı. 1987 yılında ailesi ile birlikte, o zamanlar Kerkük şehri Türkmenlere yasak olduğu için, Erbil şehrine yerleşti. 1992 yılında milli mücadele arkadaşları ile (Riyaz Sarıkahya, Ahmet Ali Çadır, Mükerrem Garip Kasap, Dr. Ayhan Bayraktar) birlikte Türkmeneli Partisi’ni kurdu. 1993 yılında Tüberkülöz Hastalığı ile Mücadele Komisyonu Başkanlığına seçildi. Erbil şehrinde Şifa Hastanesinde 1997-2003 yılları arasında görev yaptı. Irak’ta PMF (Peace Maintaining Force) örgütünde görevini sürdürmektedir.
| |
| | | | işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|