EglenFavoricaz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

EglenFavoricaz

Film Oyun Program Dizi Msn avatar Nick Resim Komik forum oyunları haberler divx eglenfavoricaz
 
AnasayfaEglenFaVoRiCazLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi)

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
BRL
WebMasTeR
WebMasTeR
BRL


Mesaj Sayısı : 1207
Doğum tarihi : 07/02/94
Kayıt tarihi : 31/03/09
Yaş : 30
Nerden : Bursa
Ruh HaLim : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Mutlu10
Tuttuğu takım : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 3cfc6cbe9b5f994873e98f5d8805462f
Rep Gücü : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 R12bl5
Dikkat : Burda ben varım..


Güç Sistemi
AktifLik:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)
Başarı Puanı:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)
GüçLüLük:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)

işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi)   işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Mayıs 29, 2009 11:37 pm

Aytek Namitok ( 1892)- (27.07.1963)


işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 2281
Aytek Namitok ( 1892)- (27.07.1963)
6 Ocak 1892'de, Kafkasya’nın Adigey yöresinde Panejukay köyünde doğdu. Orta öğrenimini Stavropol Lisesi’nde yaptıktan sonra 1916'da Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 1921'de de Sorbonne(Fransa) Üniversitesinden mezun oldu.

Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Petrograd Barosuna kaydolarak avukatlığa başladı. 1917 İhtilalinden sonra da Petrograd'da kalarak "Birleşmiş Kafkasya Dağlıları Birliği"nin temsilcisi oldu. Bu sıfatla Geçici Hükümetin Halk Eğitim Bakanına Bağlı Şura üyesi, bu Şuranın Rus olmayan halkların okul işlerini idare eden Komisyon mümessili olarak çalıştı. Bütün Rusya Kurucu Meclisi'nde seçim kanunlarını hazırlayan özel danışma kurulunun görüşmelerine katıldı. Üyesi bulunduğu demokratik birlik tarafından Rusya Cumhuriyeti Meclisi'ne seçildi.

Rusya'da Bolşevik anarşisinin başlaması üzerine Kafkasya’ya döndü. Kuban Meclisi ve Hükümeti'nin adli işlerden sorumlu memur üyesi oldu. Aynı yıl Kuban Parlamento delegasyonu üyesi olarak Paris Barış Konferansı’na gönderildi. Kafkasya Bolşevikler tarafından işgal edildikten sonra Paris'te kaldı. 1921-1922 yıllarında Prag'da, Mayıs 1924'e kadar da Türkiye'de yaşadıktan sonra tekrar Paris'e döndü ve 1942 yılına kadar Paris'te yaşadı. Kafkasya halklarının tarihi, Adige dili ve folkloru konularında araştırmalar yaptı.

Profesör Aytek Namitok, 1936'dan başlayarak "Societe de Linguistique a la Sorbonne" üyesi ve "Societe d'Etudes Mediterraneennes" in kurucularındandı. "Bulletin de la Societe de Linguistique a la Sorbonne" ve "Revue de l’Histoire des Religions" dergilerine yazı yazıyordu. Prof. G.Dumezil ile birlikte hazırladıkları "Fables de Tsey İbrahim" (Tsey İbrahim'in Fablleri, Paris 1939) adlı kitap Fransa Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bastırılmıştır. Bu yıllarda yayınladığı "Origines des Circassiens" (Adigeler'in Kökeni, 1. Cilt, Paris 1939) adlı önemli eserinin ikinci cildi ise yayınlanamamıştır.

Prof. A.Namitok, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'da "Kuzey Kafkasya Milli Komisyonu (Komitesi)"nde yer alıyor ve "Institut für Kontinental-Europaische Forschung" kurumunun bilim üyesi olarak Kuzey Kafkasya tarihi üzerinde çalışıyordu. Savaştan sonra Almanya'da kurulan Müslüman Komitesi Başkanlığı’na seçilen Prof. Namitok, bu ağır dönemde Fransa’daki ve Avrupa’nın diğer ülkelerindeki çeşitli elçiliklerle temasa geçerek yurttaşlarına önemli hizmetlerde bulunmuştu. Daha sonra kendisi de onlardan bir grupla birlikte 1949 yılında, eşi Hayriye Melek (Hunc) Hanım’ın da yaşamakta olduğu Türkiye'ye göçetti.

A.Namitok, "Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü" tarafından Münih'de İngilizce olarak yayınlanan "Caucasian Review" (Kafkasya Dergisi) başta olmak üzere Batı'da İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça vs. dillerde çıkan bilimsel dergilerde yayımlanan ve Kafkasya halklarının dil, edebiyat ve tarihini inceleyen birçok makalenin yazarı idi. Bu makalelerinde, Kafkasya halklarının tarihini tahrif eden Sovyet sahtekarlarını ortaya çıkarıyor ve eleştiriyordu. Bu nedenle ona 1938 yılında Moskova Devlet Üniversitesi’nin özel bir seminerinde "Anglo-Amerikan ve Türk Ajanı" damgası vurulmuştu. Bütün muhaceret döneminde, ilmipedagojik çalışmaları yanında arasız siyasi faaliyette de bulunmuştu. Son yıllarında İstanbul'da "Kuzey Kafkasya Milli Merkezi"nin Başkanıydı. Münih'deki(Almanya) "Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü"nün de asli üyesi ve İstanbul Pedagoji Enstitüsü Fransız Dili Kürsüsü profesörü olan Aytek Namitok, 27 Temmuz 1963'de İstanbul'da öldü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://eglenfavoricaz.forum.st
BRL
WebMasTeR
WebMasTeR
BRL


Mesaj Sayısı : 1207
Doğum tarihi : 07/02/94
Kayıt tarihi : 31/03/09
Yaş : 30
Nerden : Bursa
Ruh HaLim : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Mutlu10
Tuttuğu takım : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 3cfc6cbe9b5f994873e98f5d8805462f
Rep Gücü : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 R12bl5
Dikkat : Burda ben varım..


Güç Sistemi
AktifLik:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)
Başarı Puanı:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)
GüçLüLük:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)

işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi)   işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Mayıs 29, 2009 11:37 pm

Azimbek Beknazarov

KIRGIZİSTAN

AZİMBEK BEKNAZAROV (49) - Güney bölgesinde bir köyde doğmuş, avukat. Savcılık ofisinde müfettiş ve başkent Bişkek'te hakim olarak görev yaptı.
Eski bir milletvekili olan Beknazarov, Akayev'in görevden alınmasını isteyince meşhur oldu. Bu çağrısından sonra gözaltına alındı ve bir süre tutuklu kaldı.
Sert bir muhalif lider olarak tanınıyor.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://eglenfavoricaz.forum.st
BRL
WebMasTeR
WebMasTeR
BRL


Mesaj Sayısı : 1207
Doğum tarihi : 07/02/94
Kayıt tarihi : 31/03/09
Yaş : 30
Nerden : Bursa
Ruh HaLim : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Mutlu10
Tuttuğu takım : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 3cfc6cbe9b5f994873e98f5d8805462f
Rep Gücü : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 R12bl5
Dikkat : Burda ben varım..


Güç Sistemi
AktifLik:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)
Başarı Puanı:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)
GüçLüLük:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)

işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi)   işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Mayıs 29, 2009 11:38 pm

Babür Şah . ( 05.10.1482)- (28.08.1493)


BABÜR ŞAH

Osmanlı İmparatorluğunun, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında, yüz ölçümü 8 milyon kilometrekarelik bir araziye sahip olduğu XVI. yüzyıl, Türk tarihinin altın devirlerinden biridir. Çünkü bu dönemde, 5 milyon kilometre yüz ölçümü olan Hindistan’da da bir Türk İmparatorluğu kurulmuş bulunuyordu.

Hindistan; zenginliği, enginliği esrarla dolu bir dünya olarak, insanlık aleminin hayalinde her devirde yaşamış bir kıtadır. Asırlar boyunca Hindistan’a bir sel gibi akınlar olmuş, birçok kavimler Hindistan’ın her bucağında medeniyetler kurmuşlardır. Arîler, Persler, Büyük İskender ve nihayet Türkler, Hindistan topraklarına girerek birçok devletler meydana getirmişlerdi. Bu devletlerin içinde Hindistan’ın en büyük medeniyetini Babür Şah ve oğulları kurmuştur.

Hindistan’ın büyük fatihi Babür Şah Ferganalı bir Türk’tür. Babür, Türk Barlas Kabilesine mensup olup, Timurlenk’in torunudur. Fergana hükümdarı Ömer Şeyh Mirza’nın oğludur. 14 Şubat 1483 tarihinde Batı Türkelinde bulunan Fergana’nın Andican kasabasında dünyaya gelmiştir.

O zamanlar Timurlenk’in kurduğu devlet parçalanmış, torunları ayrı ayrı devletler kurmuşlardı. Bunlardan Ebu Said, Maveraünnehir’de, Hüseyin Baykara Horasan’da, Babür’ün babası Şeyh Mirza ise Fergana’da hükümdar bulunmakta idi. Şeyh Mirza’nın son zamanlarında kardeşler arasında kavga başlamıştı. Bu iç mücadeleler devam ederken 1494 tarihinde Şeyh Mirza vefat etti.

Babür Şah, 11 yaşında babasının tahtına oturduğu zaman amcası Semerkant Hanı Sultan Ahmet ve dayısı Taşkent Hanı Mehmet Fergana’ya hücum etmekte idiler. Babür, babasının kudretli kumandanları sayesinde bu tehlikeyi atlattı. Fakat Babür’ün gençlik hayatı, bundan sonra, tehlikeli ve pek heyecanlı maceralarla geçti. Her hadise, zekî ve cesur olan Babür’ün tecrübesini arttırmakta idi. Babür, büyük atası Timur’un muhteşem hükümet merkezi olan Semerkant’ı zaptetmeğe muvaffak oldu. Fakat Özbeklerin Hanı Şeybânî’ye mağlup oldu. Fergana Hanlığını kaybedip etrafındaki askerlerin dağılmasını önleyemedi.
Tek başına kalan bu genç Han, Pamir Dağlarına çekildi. Büyük bir felakete uğramış olmasına rağmen ümidini kesmedi. Yanında bulunan birkaç kişi ile bir Türk kadınının evinde saklandı. Bu kadının kardeşi, Timurlenk’le Hindistan seferlerine katılmış ihtiyar bir askerdi. O gün için aksakallı bir savaşçı olan tecrübeli koruyucusu, durmadan, Hindistan’ın zenginliğini, buraya ait efsaneleri, Hind’in eski tarihini her gece Babür’e anlatıyordu. Babür de bunları can kulağı ile dinliyordu. Edebiyata da ilgisi olan Babür, bu defa tarihe merak sardı. Atası Timur’un tarihini bularak okumaya başladı.

Ruhunda yepyeni bir mefkure alevlenmişti: Hindistan’ı zaptetmek, orada büyük bir Türk İmparatorluğu kurmak... Esasen kendisine, yeni bir devlet kurmak, kurabilmek için lazım olan özellikler mevcuttu. Bu idealle, Babür; Horasan İllerindeki Türklere haber gönderdi. Kısa bir süre içinde etrafında 20,000 cesur ve yiğit bir asker kalabalığı toplamaya muvaffak oldu.
Bu ordu ile Hindikuş Dağlarını aşarak Afganistan’ın merkezi olan Kabil şehrini zaptetti. Artık, Hindistan’ın kapısında karargahını kurmuş bulunuyordu. Saka Türkleri, Hun Türkleri, Gazneli Türkler ve hatta Timurlenk bu noktadan geçerek Hindistan’ı istila etmişlerdi. Babür’ün talihine yeni bir güneşin doğma zamanı yaklaşmıştı. Kabil’de kendisini şah olarak ilan etti. Bu sıralarda da en büyük düşmanı olan Şeybanî de, düşmanları tarafından öldürülmüştü. Böylece Hindistan seferi hazırlıklarına başlamak için en önemli engel ortadan kalkmış oluyordu.

O zamanlar Hindistan’ın Pencap valisi bulunan Devlet Han, Hindistan’ın Delhi hükümdarlarından Sultan İbrahim ile bozuşmuş olduğundan Babür Şah’ı, Hind Seferine teşvik etmekte idi.

Bunun üzerine Babür Şah Delhi Sultanına, bu ülkenin, atası Timurlenk’ten kendisine miras kaldığını bildirdi. Bu haber Sultan İbrahim’e ulaştırıldığı sıralarda Babür Şah, Hindistan’a sefer yapacak olan ordusunu da hazırlamış bulunuyordu. Ordusunda kuvvetli bir de topçu bataryası vardı. Kuvvetleri 13,000 kişiyi bulmuştu. Hindistan Hükümdarı Sultan İbrahim’in ordusu ise 100,000 kişi idi. Hind ordusunda 1000 kadar da fil bulunmaktaydı. Türk ordusu Hayber geçidini aşarak Hindistan’ın Pencap bölgesine girdi. Türk askerleri, ataları gibi çelik miğfer ve elbiseler giyinmiş, vakurane bir surette, efsaneler diyarı olan Hindistan içlerine doğru ilerliyorlardı. Türklerin Sind nehri boylarından ilerlemekte olduğunu haber alan Sultan İbrahim, ordusunun başına geçti.
İki taraf kuvvetleri, Hindistan’ın Panipat mevkiinde karşılaştılar.

Babür Şah; uzun hortumlu, dev cüsseli fillerin ağır ağır üzerlerine geldiklerini görünce, bu ağır kuvvetlere mukavemet için ordusunun, önüne birçok arabalar dizdirip bunları zincirlerle birbirine bağladı. Aralarına da topları yerleştirdi. Böylece iki ordu 21 Nisan 1526 tarihinde kanlı bir savaşa giriştiler. Kılıçlar oynuyor, kalkanlar ses veriyor, Türklerin yıldırımı andıran naraları Hindistan semasına yükseliyordu. Bu yiğit sipahilerin önünde durmak ne mümkündü. Kısa bir zaman içinde Hind kuvvetleri birbirine karıştı. 25,000 ölü verdiren Türk askerleri bu savaştan muzaffer olarak çıktılar. Türk süvarileri kaçanları kovalayarak Delhi şehrine girdi. Aynı yıl içinde Osmanlı Türkleri de Mohaç Meydan Muharebesini kazanarak bütün Macaristan’ı fethetmişlerdi.
Babür Şah, Hind’in büyük şehirlerinden olan Delhi’ye girdiği zaman şehirde bulanan Ulu Cami’de cemaatla birlikte namaz kıldı. Kendisini Hind Padişahı olarak ilan ettiler. Babür’ün oğlu Humayun da öncü kuvvetlerle ilerleyerek Hind’in meşhur bir şehri olan Ağra’yı zaptetmişti. Humayun, Sultan İbrahim’in Ağra’da bir eve sığınmış olan ailesini esir aldı. Bunlara fazlasıyla saygı gösterdiğinden Sultan İbrahim’in eşi, bütün mücevherlerini Humayun’a hediye etti. Bu mücevherler içinde bir tek taş pırlanta vardı ki bu pırlanta Hind Türk padişahlarının giydiği taca konuldu. Bu pırlantaya Avrupalı kuyumcular 880,000 İngiliz lirası kıymet takdir etmişlerdi. Babür Şah’ın eline Hindistan’ın hadsiz hesapsız servetleri geçti. Fakat gözü pek tok olan Babür Şah, bütün bu hazineleri askerlerine dağıttı.

O zamanlar Hindistan’da bir çok Müslüman Hint racaları hükümet sürmekte idiler. Türkler bu racaları teker teker kendi hakimiyetleri altına alarak ilk defa Hindistan’ın birliğini temin ettiler. Bu racalarla mücadele tam beş yıl sürmüştü. Babür Şah, bu zaferleri neticesinde, Hint-Türk İmparatorluğu’nu kurmaya muvaffak oldu.

Babür Şah iyi ruhlu cömert ve adaleti sever bir Türk hükümdarı idi. Devlet kuruculukta müstesna bir zekaya sahip olan Türkler, Hindistan’da da kuvvetli bir devlet teşkilatı kurdular. Hakimiyetlerine aldıkları çeşitli kavimlerin vicdan ve hürriyetlerine büyük saygı gösterdiler. Hindistanlılar dinlerinde ve adetlerinde serbest bırakıldı. Hindistan’ın her bucağında Türk kanunları hakim olduğundan halk saadete erişti. Bunun neticesi iktisadi hayatta bir faaliyet görüldü.

Türkler zamanında Hindistan’da çok kuvvetli bir medeniyet meydana geldi. Hindistan’ın her tarafı, imar edilerek mermerden saraylar, camiler, köprüler ve birçok hayır müesseseleri meydana getirildi. Hint’in her tarafına yollar açıldı. Benares, Ağra, Delhi şehirleri cihanın en güzel sanat eserleriyle dolup taştı. Mimar Sinan’ın kalfaları Hindistan’a gelerek birçok abideler meydana getirdiler. Babür Şah’tan sonra gelen Türk hükümdarları zamanında yapılan Taç Mahal Türbesi, Hümayun Türbesi, Türk Sultanı denilen beş katlı Saray ve İnci Camii, Hindistan’ın en büyük sanat eserleri arasındadır.

Babür Şah, kuvvetli bir şairdi de... Hindistan hatıralarına ait bir de eser yazmıştır. Buna Babürnâme denilmektedir. Babür Şah, bütün şiirlerini öz Türkçe ile yazmıştı. Bu şiirlerde canlı, ince ve neşeli bir ruh hakimdir. Şiirleriyle aşkı pek güzel bir şekilde terennüm etmiştir. Bir şiirinde şöyle demektedir:
Canımdan başka yâr-ı vefadâr bulmadım

Gönlümden başka mahrem-i esrâr bulmadım
Canım kadar başka dil-i efkâr görmedim
Gönlüm gibi gönlü giriftâr görmedim
Bir rubaisinde de şöyle diyor:
Aşkınla gönül haraptır ben ne ideyim
Hicrinle gözüm pür âbdır ben ne ideyim
Cismim bükülmüştür ben ne ideyim
Canımda çok ıstırap vardır ben ne ideyim.
Hindistan’da büyük imparatorluk kuran büyük devlet adamı ve şair Babür Şah, 26 Aralık 1530 tarihinde Agra’da ölmüş ve cenazesi sonradan Kâbil’e götürülerek şehir dışında mükemmel bir türbeye gömülmüştür.
Babürnâme adıyla Çağatay Türkçe’si ile hatıralarını yazdığı eser, Abdurrahman Han tarafından Farsça’ya ve Pavet de Courteille tarafından da İngilizce’ye çevrilmiştir. Bundan başka Türkçe ve Farsça şiirleri, bir aruz risalesi, Mübîn veya Mübeyyen adlı manzum bir fıkıh kitabı da vardır.

[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://eglenfavoricaz.forum.st
BRL
WebMasTeR
WebMasTeR
BRL


Mesaj Sayısı : 1207
Doğum tarihi : 07/02/94
Kayıt tarihi : 31/03/09
Yaş : 30
Nerden : Bursa
Ruh HaLim : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Mutlu10
Tuttuğu takım : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 3cfc6cbe9b5f994873e98f5d8805462f
Rep Gücü : işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 R12bl5
Dikkat : Burda ben varım..


Güç Sistemi
AktifLik:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)
Başarı Puanı:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)
GüçLüLük:
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Img_left10/10işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty_bar_bleue  (10/10)

işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi)   işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi) - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Mayıs 29, 2009 11:38 pm

Kurduğu, büyük devlet ise 1858 yılında İngilizlerin Hindistan’ı istilası ile sona erdi. Aynı topraklar üzerinde bugün, kardeş Pakistan ve Hindistan hakimiyeti devam etmektedir.
x

İslam edebiyatında hatırat türünün ilk örneği: Baburnâme
NTV-MSNBC
1 Eylül 2006

Gazi Zahireddin Muhammed Babur’un, İslam edebiyatında hatırat türünün ilk örneği olan -856 sayfalık- eseri, Kabalcı Yayınevi tarafından yayımlandı.
İSTANBUL - Babur, 1483’ten 1530’a kadar süren hayatını, padişah olduğu 1494 yılından başlayarak ölümüne dek Çağatay Türkçesi’yle kaleme aldığı hatıratına nakşetmiş.
Zahîreddin Muhammed Babur, şehzade ve padişah, “kafirleri hunharca katleden” efendimiz, oğlu hayatta kalsın diye kendini Allah’a kurban veren sevgili kul, tabiata âşık şair, kendini adamış vakanüvis, fatih ve fatîn hükümdarımız, söyleyin siz kimsiniz...?

Bu sorunun yanıtına ulaşmak için halen Afganistan, Pakistan ve Hindistan coğrafyasında anlatılan büyük bir imparatora, gönül koymuş bir mümine ya da tapınakları yıkan, terör estiren bir despota dair söylencelerden başka bir kaynağa bakmak gerekir.

Bu kaynak Babur’un bizzat kaleme aldığı ve İslam edebiyatında hatırat türünün ilk örneği olan kendi koyduğu adıyla Vekayi, daha sonra yaygın kabul gören adıyla ‘Baburnâme’dir.

Kişisel hayatını, yaptığı savaşlar, gördüğü yerler ve telkinler ve sevinçlerin ayrıntılı tasviriyle birlikte samimi ve teferruatlı bir biçimde sunar bu hatıratta.

‘Baburnâme’ dünya literatüründe Augustinus’un İtirafları’yla yan yana anılan, “tarih”ten ziyade hayatı kaydetme çabası olan ve on beşinci yüzyıl sonu on altıncı yüzyıl başında yaşadığı coğrafyada hayatın nasıl olduğuna dair canlı ve keyif veren bir eserdir.

Ona böylesi bir hatırat yazma esinini neyin verdiğini, hatta çevresindeki insanlara hatırat yazmalarını telkin etmesinin ardında yatan ulvî amacı bilemeyiz? Ancak bilebildiğimiz ve önünde saygıyla eğileceğimiz tek şey elimizde kalan bu kıymetli, gerçeğe adanmış ve önyargılardan uzak metindir - ki yazarımız da bize çağların ötesinden açık sözlülükle seslenir:

“Bunları yazmaktaki amacım şikâyet değil, gerçekleri söylemektir; bu söylenenlerdeki amaç kendimi tarif değil, gerçekleşmiş olanları beyan etmektir. Burada böylece her sözün doğrusunu ve her işin olduğu gibi yazılması gerekli sayıldığı için şüphesiz ki, baba ve büyük kardeşten iyi ve kötü ne duyulup görülmüşse onları söyledim, akraba ve yabancıdan da ne kusur veya meziyet görülmüşse onları yazdım. Okuyan mazur görsün, işitenler de kınamasın.”

Baburnâme
Gazi Zahireddin Muhammed Babur
Kabalcı Yayınevi, 856 sayfa
Çeviren: Reşid Rahmeti Arat
Dizi: Doğu klasikleri
Tür: Anı, dünya tarihi
Babür Şah . ( 05.10.1482)- (28.08.1493)


[size=9]
BABÜR ŞAH

Osmanlı İmparatorluğunun, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında, yüz ölçümü 8 milyon kilometrekarelik bir araziye sahip olduğu XVI. yüzyıl, Türk tarihinin altın devirlerinden biridir. Çünkü bu dönemde, 5 milyon kilometre yüz ölçümü olan Hindistan’da da bir Türk İmparatorluğu kurulmuş bulunuyordu.

Hindistan; zenginliği, enginliği esrarla dolu bir dünya olarak, insanlık aleminin hayalinde her devirde yaşamış bir kıtadır. Asırlar boyunca Hindistan’a bir sel gibi akınlar olmuş, birçok kavimler Hindistan’ın her bucağında medeniyetler kurmuşlardır. Arîler, Persler, Büyük İskender ve nihayet Türkler, Hindistan topraklarına girerek birçok devletler meydana getirmişlerdi. Bu devletlerin içinde Hindistan’ın en büyük medeniyetini Babür Şah ve oğulları kurmuştur.

Hindistan’ın büyük fatihi Babür Şah Ferganalı bir Türk’tür. Babür, Türk Barlas Kabilesine mensup olup, Timurlenk’in torunudur. Fergana hükümdarı Ömer Şeyh Mirza’nın oğludur. 14 Şubat 1483 tarihinde Batı Türkelinde bulunan Fergana’nın Andican kasabasında dünyaya gelmiştir.

O zamanlar Timurlenk’in kurduğu devlet parçalanmış, torunları ayrı ayrı devletler kurmuşlardı. Bunlardan Ebu Said, Maveraünnehir’de, Hüseyin Baykara Horasan’da, Babür’ün babası Şeyh Mirza ise Fergana’da hükümdar bulunmakta idi. Şeyh Mirza’nın son zamanlarında kardeşler arasında kavga başlamıştı. Bu iç mücadeleler devam ederken 1494 tarihinde Şeyh Mirza vefat etti.

Babür Şah, 11 yaşında babasının tahtına oturduğu zaman amcası Semerkant Hanı Sultan Ahmet ve dayısı Taşkent Hanı Mehmet Fergana’ya hücum etmekte idiler. Babür, babasının kudretli kumandanları sayesinde bu tehlikeyi atlattı. Fakat Babür’ün gençlik hayatı, bundan sonra, tehlikeli ve pek heyecanlı maceralarla geçti. Her hadise, zekî ve cesur olan Babür’ün tecrübesini arttırmakta idi. Babür, büyük atası Timur’un muhteşem hükümet merkezi olan Semerkant’ı zaptetmeğe muvaffak oldu. Fakat Özbeklerin Hanı Şeybânî’ye mağlup oldu. Fergana Hanlığını kaybedip etrafındaki askerlerin dağılmasını önleyemedi.
Tek başına kalan bu genç Han, Pamir Dağlarına çekildi. Büyük bir felakete uğramış olmasına rağmen ümidini kesmedi. Yanında bulunan birkaç kişi ile bir Türk kadınının evinde saklandı. Bu kadının kardeşi, Timurlenk’le Hindistan seferlerine katılmış ihtiyar bir askerdi. O gün için aksakallı bir savaşçı olan tecrübeli koruyucusu, durmadan, Hindistan’ın zenginliğini, buraya ait efsaneleri, Hind’in eski tarihini her gece Babür’e anlatıyordu. Babür de bunları can kulağı ile dinliyordu. Edebiyata da ilgisi olan Babür, bu defa tarihe merak sardı. Atası Timur’un tarihini bularak okumaya başladı.

Ruhunda yepyeni bir mefkure alevlenmişti: Hindistan’ı zaptetmek, orada büyük bir Türk İmparatorluğu kurmak... Esasen kendisine, yeni bir devlet kurmak, kurabilmek için lazım olan özellikler mevcuttu. Bu idealle, Babür; Horasan İllerindeki Türklere haber gönderdi. Kısa bir süre içinde etrafında 20,000 cesur ve yiğit bir asker kalabalığı toplamaya muvaffak oldu.
Bu ordu ile Hindikuş Dağlarını aşarak Afganistan’ın merkezi olan Kabil şehrini zaptetti. Artık, Hindistan’ın kapısında karargahını kurmuş bulunuyordu. Saka Türkleri, Hun Türkleri, Gazneli Türkler ve hatta Timurlenk bu noktadan geçerek Hindistan’ı istila etmişlerdi. Babür’ün talihine yeni bir güneşin doğma zamanı yaklaşmıştı. Kabil’de kendisini şah olarak ilan etti. Bu sıralarda da en büyük düşmanı olan Şeybanî de, düşmanları tarafından öldürülmüştü. Böylece Hindistan seferi hazırlıklarına başlamak için en önemli engel ortadan kalkmış oluyordu.

O zamanlar Hindistan’ın Pencap valisi bulunan Devlet Han, Hindistan’ın Delhi hükümdarlarından Sultan İbrahim ile bozuşmuş olduğundan Babür Şah’ı, Hind Seferine teşvik etmekte idi.

Bunun üzerine Babür Şah Delhi Sultanına, bu ülkenin, atası Timurlenk’ten kendisine miras kaldığını bildirdi. Bu haber Sultan İbrahim’e ulaştırıldığı sıralarda Babür Şah, Hindistan’a sefer yapacak olan ordusunu da hazırlamış bulunuyordu. Ordusunda kuvvetli bir de topçu bataryası vardı. Kuvvetleri 13,000 kişiyi bulmuştu. Hindistan Hükümdarı Sultan İbrahim’in ordusu ise 100,000 kişi idi. Hind ordusunda 1000 kadar da fil bulunmaktaydı. Türk ordusu Hayber geçidini aşarak Hindistan’ın Pencap bölgesine girdi. Türk askerleri, ataları gibi çelik miğfer ve elbiseler giyinmiş, vakurane bir surette, efsaneler diyarı olan Hindistan içlerine doğru ilerliyorlardı. Türklerin Sind nehri boylarından ilerlemekte olduğunu haber alan Sultan İbrahim, ordusunun başına geçti.
İki taraf kuvvetleri, Hindistan’ın Panipat mevkiinde karşılaştılar.

Babür Şah; uzun hortumlu, dev cüsseli fillerin ağır ağır üzerlerine geldiklerini görünce, bu ağır kuvvetlere mukavemet için ordusunun, önüne birçok arabalar dizdirip bunları zincirlerle birbirine bağladı. Aralarına da topları yerleştirdi. Böylece iki ordu 21 Nisan 1526 tarihinde kanlı bir savaşa giriştiler. Kılıçlar oynuyor, kalkanlar ses veriyor, Türklerin yıldırımı andıran naraları Hindistan semasına yükseliyordu. Bu yiğit sipahilerin önünde durmak ne mümkündü. Kısa bir zaman içinde Hind kuvvetleri birbirine karıştı. 25,000 ölü verdiren Türk askerleri bu savaştan muzaffer olarak çıktılar. Türk süvarileri kaçanları kovalayarak Delhi şehrine girdi. Aynı yıl içinde Osmanlı Türkleri de Mohaç Meydan Muharebesini kazanarak bütün Macaristan’ı fethetmişlerdi.
Babür Şah, Hind’in büyük şehirlerinden olan Delhi’ye girdiği zaman şehirde bulanan Ulu Cami’de cemaatla birlikte namaz kıldı. Kendisini Hind Padişahı olarak ilan ettiler. Babür’ün oğlu Humayun da öncü kuvvetlerle ilerleyerek Hind’in meşhur bir şehri olan Ağra’yı zaptetmişti. Humayun, Sultan İbrahim’in Ağra’da bir eve sığınmış olan ailesini esir aldı. Bunlara fazlasıyla saygı gösterdiğinden Sultan İbrahim’in eşi, bütün mücevherlerini Humayun’a hediye etti. Bu mücevherler içinde bir tek taş pırlanta vardı ki bu pırlanta Hind Türk padişahlarının giydiği taca konuldu. Bu pırlantaya Avrupalı kuyumcular 880,000 İngiliz lirası kıymet takdir etmişlerdi. Babür Şah’ın eline Hindistan’ın hadsiz hesapsız servetleri geçti. Fakat gözü pek tok olan Babür Şah, bütün bu hazineleri askerlerine dağıttı.

O zamanlar Hindistan’da bir çok Müslüman Hint racaları hükümet sürmekte idiler. Türkler bu racaları teker teker kendi hakimiyetleri altına alarak ilk defa Hindistan’ın birliğini temin ettiler. Bu racalarla mücadele tam beş yıl sürmüştü. Babür Şah, bu zaferleri neticesinde, Hint-Türk İmparatorluğu’nu kurmaya muvaffak oldu.

Babür Şah iyi ruhlu cömert ve adaleti sever bir Türk hükümdarı idi. Devlet kuruculukta müstesna bir zekaya sahip olan Türkler, Hindistan’da da kuvvetli bir devlet teşkilatı kurdular. Hakimiyetlerine aldıkları çeşitli kavimlerin vicdan ve hürriyetlerine büyük saygı gösterdiler. Hindistanlılar dinlerinde ve adetlerinde serbest bırakıldı. Hindistan’ın her bucağında Türk kanunları hakim olduğundan halk saadete erişti. Bunun neticesi iktisadi hayatta bir faaliyet görüldü.

Türkler zamanında Hindistan’da çok kuvvetli bir medeniyet meydana geldi. Hindistan’ın her tarafı, imar edilerek mermerden saraylar, camiler, köprüler ve birçok hayır müesseseleri meydana getirildi. Hint’in her tarafına yollar açıldı. Benares, Ağra, Delhi şehirleri cihanın en güzel sanat eserleriyle dolup taştı. Mimar Sinan’ın kalfaları Hindistan’a gelerek birçok abideler meydana getirdiler. Babür Şah’tan sonra gelen Türk hükümdarları zamanında yapılan Taç Mahal Türbesi, Hümayun Türbesi, Türk Sultanı denilen beş katlı Saray ve İnci Camii, Hindistan’ın en büyük sanat eserleri arasındadır.

Babür Şah, kuvvetli bir şairdi de... Hindistan hatıralarına ait bir de eser yazmıştır. Buna Babürnâme denilmektedir. Babür Şah, bütün şiirlerini öz Türkçe ile yazmıştı. Bu şiirlerde canlı, ince ve neşeli bir ruh hakimdir. Şiirleriyle aşkı pek güzel bir şekilde terennüm etmiştir. Bir şiirinde şöyle demektedir:
Canımdan başka yâr-ı vefadâr bulmadım

Gönlümden başka mahrem-i esrâr bulmadım
Canım kadar başka dil-i efkâr görmedim
Gönlüm gibi gönlü giriftâr görmedim
Bir rubaisinde de şöyle diyor:
Aşkınla gönül haraptır ben ne ideyim
Hicrinle gözüm pür âbdır ben ne ideyim
Cismim bükülmüştür ben ne ideyim
Canımda çok ıstırap vardır ben ne ideyim.
Hindistan’da büyük imparatorluk kuran büyük devlet adamı ve şair Babür Şah, 26 Aralık 1530 tarihinde Agra’da ölmüş ve cenazesi sonradan Kâbil’e götürülerek şehir dışında mükemmel bir türbeye gömülmüştür.
Babürnâme adıyla Çağatay Türkçe’si ile hatıralarını yazdığı eser, Abdurrahman Han tarafından Farsça’ya ve Pavet de Courteille tarafından da İngilizce’ye çevrilmiştir. Bundan başka Türkçe ve Farsça şiirleri, bir aruz risalesi, Mübîn veya Mübeyyen adlı manzum bir fıkıh kitabı da vardır.

Kurduğu, büyük devlet ise 1858 yılında İngilizlerin Hindistan’ı istilası ile sona erdi. Aynı topraklar üzerinde bugün, kardeş Pakistan ve Hindistan hakimiyeti devam etmektedir.
x

İslam edebiyatında hatırat türünün ilk örneği: Baburnâme
NTV-MSNBC
1 Eylül 2006

Gazi Zahireddin Muhammed Babur’un, İslam edebiyatında hatırat türünün ilk örneği olan -856 sayfalık- eseri, Kabalcı Yayınevi tarafından yayımlandı.
İSTANBUL - Babur, 1483’ten 1530’a kadar süren hayatını, padişah olduğu 1494 yılından başlayarak ölümüne dek Çağatay Türkçesi’yle kaleme aldığı hatıratına nakşetmiş.
Zahîreddin Muhammed Babur, şehzade ve padişah, “kafirleri hunharca katleden” efendimiz, oğlu hayatta kalsın diye kendini Allah’a kurban veren sevgili kul, tabiata âşık şair, kendini adamış vakanüvis, fatih ve fatîn hükümdarımız, söyleyin siz kimsiniz...?

Bu sorunun yanıtına ulaşmak için halen Afganistan, Pakistan ve Hindistan coğrafyasında anlatılan büyük bir imparatora, gönül koymuş bir mümine ya da tapınakları yıkan, terör estiren bir despota dair söylencelerden başka bir kaynağa bakmak gerekir.

Bu kaynak Babur’un bizzat kaleme aldığı ve İslam edebiyatında hatırat türünün ilk örneği olan kendi koyduğu adıyla Vekayi, daha sonra yaygın kabul gören adıyla ‘Baburnâme’dir.

Kişisel hayatını, yaptığı savaşlar, gördüğü yerler ve telkinler ve sevinçlerin ayrıntılı tasviriyle birlikte samimi ve teferruatlı bir biçimde sunar bu hatıratta.

‘Baburnâme’ dünya literatüründe Augustinus’un İtirafları’yla yan yana anılan, “tarih”ten ziyade hayatı kaydetme çabası olan ve on beşinci yüzyıl sonu on altıncı yüzyıl başında yaşadığı coğrafyada hayatın nasıl olduğuna dair canlı ve keyif veren bir eserdir.

Ona böylesi bir hatırat yazma esinini neyin verdiğini, hatta çevresindeki insanlara hatırat yazmalarını telkin etmesinin ardında yatan ulvî amacı bilemeyiz? Ancak bilebildiğimiz ve önünde saygıyla eğileceğimiz tek şey elimizde kalan bu kıymetli, gerçeğe adanmış ve önyargılardan uzak metindir - ki yazarımız da bize çağların ötesinden açık sözlülükle seslenir:

“Bunları yazmaktaki amacım şikâyet değil, gerçekleri söylemektir; bu söylenenlerdeki amaç kendimi tarif değil, gerçekleşmiş olanları beyan etmektir. Burada böylece her sözün doğrusunu ve her işin olduğu gibi yazılması gerekli sayıldığı için şüphesiz ki, baba ve büyük kardeşten iyi ve kötü ne duyulup görülmüşse onları söyledim, akraba ve yabancıdan da ne kusur veya meziyet görülmüşse onları yazdım. Okuyan mazur görsün, işitenler de kınamasın.”

Baburnâme
Gazi Zahireddin Muhammed Babur
Kabalcı Yayınevi, 856 sayfa
Çeviren: Reşid Rahmeti Arat
Dizi: Doğu klasikleri
Tür: Anı, dünya tarihi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://eglenfavoricaz.forum.st
 
işte TÜRK DÜNYASI(Biyografi)
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2
 Similar topics
-
» Che: Part Two - Che: İkinci Bölüm | 2008 | DvdRip XviD | Biyografi, Dram, Savaş | Türkce Altyazı
» işte resimm
» Cimbomlular işte budur diyecekk..
» İŞte bİzİm issiz adam
» işte maynaq duvar kağıtları :D

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
EglenFavoricaz :: EğlenFavoriCaz | GENEL | :: Kültür - Sanat- Edebiyat - Bilim :: Biyografiler-
Buraya geçin: